Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Nisan 19, 2018
Abbasi Devri Hastahaneleri - IV

Vezir Ebu'l-Hasan Ali İbn İsa Hastahanesi : Bağdad'ta kurulan ve varlığını uzun müddet sürdürememiş olmasına rağmen Abbasî Devleti'nin önde gelen ve devlet yönetiminde önemli bir mevki işgal eden tanınmış vezirlerinden muttakî ve âlim insan Ebu'l-Hasan Ali İbn İsa tarafından yaptırılan hastahane olduğu bilinmektedir. 302 (914 ) tarihinde Bağdad'da Ali İbn İsa'nın kendi adını taşıyan bu hastahaneye ayrıca "Bimaristan el-Harbiyye" yani el-Harbiyye hastahanesi adı verilmektedir. Bu hastahane Bağdad'ın Babu'l-Harb adıyla bilinen bölgeye yakın aynı adı taşıyan yani el-Harbiyye mahallesi içinde bulunuyordu. Buraya el-Harbiyye mahallesi adının verilmesinin nedeni olarak Abbasî Halifesi el-Mansur'un önde gelen kumandanlarından Harb İbn Abdullah el-Belhî'ye nisbet edilmesinden kaynaklanmaktadır. Vezir Ali İbn İsa'nın kurduğu bu hastahane büyük fakih ve muhaddis Ahmed İbn Hanbel'in kabrine yakın bir yerde olduğu tahmin edilmektedir.[1] Ali İbn İsa bu hastahanenin bütün giderlerini bizzat kendisi karşılamaktaydı. Hastahanenin baştabipliğine de Ebû Osman Said İbn Ya'kub ed-Dımaşkî tayin edilmişti. Bu tabip Arapça'ya tıp ile ilgili bir çok eserin tercümesini gerçekleştirmiştir.[2] El-Harbiyye hastahanesi 302 (914) yılında kurulmuş ve hizmete açılmıştır. Ayrıca vezir Ali İbn İsa'nın Mekke ve Medine'de hastahaneler açtığı kaydedilir.[3]

Ali İbn İsa Halife el-Muktedir'in (908-932) veziri olup daha sonra da el-Kahir Billah (932-934) döneminde vezirlik yapmış bir devlet adamıydı. Ebu'l-Hasan Ali İbn İsa muttakî bir insan olup Abbasî Devleti'ne büyük katkılarda bulunmuştur.Yılda seksen bin dinar olan gelirinin yarısını fakirlere, muhtaç ve zayıflar ile hastahaneye gelen hastalara harcardı. Gelirinin diğer yarısını da ailesine harcardı. Ayrıca onun Divanu'l-berr adıyla kurmuş olduğu bir divan olup da gelirlerini sınır bölgelerine ve Mekke ile Medine'deki mescidlere harcardı. Ali İbn İsa 334 (945-946), bir başka görüşe göre 335 yılında vefat etmişti. Devlet adamlığının yanısıra bir ilim adamı olarak çeşitli eserler te'lif ettiği bilinmektedir. Bunların içinde el-Küttâb, Siyasetü'l Memleke, Siretü'l-Hülefâ, Maani'l-Kur'an ve Tefsirihu gibi eserler te'lif etmiştir .[4]

Vasit Hastahanesi : Halife el-Kadir Billah döneminin devlet adamlarından Şerefüddevle'nin yardımcı vezirlerinden Müeyyedülmülk Ebu Ali İbn Hasan er-Ruhhacî'nin 413 (1021-1022) tarihinde inşâ ettirmiş olduğu hastahanedir.Vâsıt şehrinde yapıldığından dolayı bu isimle anılmıştır. Müeyyedülmülk bu hastahaneyi inşâ ettirdikten sonra buraya zengin gelirler getiren vakıflar kurmuş, hastahane için gerekli olan her türlü ilâç ve gıda maddelerini temin etmişti. Hastahanenin bir müdürü ve yeterince tabibi olduğu bilinmektedir.

Meyyafarikin Hastahanesi : Abbasî Halifesi el-Kâim Biemrillah zamanında Diyarbekr sahibi olan Nasirüddevle İbn Mervan'ın Meyyafarıkîn'de (bu günkü Silvan'da) yaptırmış olduğu hastahanedir. Nasirüddevle'nin Meyyafarıkîn'de bulunduğu sırada çok sevdiği kızı hastalanmış ve bununla ilgili mersiyeler yazılmıştır. Kızının bu hastalığı sırasında Nasirüddevle:"Eğer kızım bu hastalıktan kurtulursa onun ağırlığında dirhem (gümüş para ) dağıtacağım."demişti. Bu kızı dönemin tabiblerinden Zahidü'l-ulema diye bilinen bir tabip tedavi etmişti. Kızı tedavi görüp de sağlığına kavuşunca Zahidü'l-ulema emîr Nasirüddevle'ye kızının ağırlığınca tasadduk etmeyi düşündüğü bu dirhemleri fakirlere dağıtması yerine bunlarla Meyyafarıkîn'de insanların istifade edeceği bir hastahane yapmasını tavsiye etmişti. Böyle davranmak hem Allah katında daha çok sevaba neden olacak hem de halk arasında güzel bir şöhrete kavuşacaktı. Bunun üzerine Nasirüddevle burada bir hastahane inşâ ettirerek bir çok vakıfları buna bağladı. Bu vakıflar bütün giderleri karşılayacak kadar zengindi. Yine bu hastahanede her türlü tıp alet ve edevatı, gerekli olan her türlü ilâcı temin etmişti. Ayrıca buranın ilk tabibi olan Zahidü'l-ulema halkın tıp ve diğer ilimlerle ilgili sorunlarına cevap verdiği bir ilim meclisleri tertiplenmişti.

Musul Hastahanesi : Musul Emîri ve Musul kalesinin naibi olan el-Emîr Mücahüddin Kaymaz 572 (1176-1177) yılında Musul ve çevresinde yaptırdığı büyük külliyenin içinde bir hastahane de inşâ ettirdi. Emîr Mücahüddin Kaymaz Erbil Atabeglerinden Zeynüddîn'in kölesi idi. Özgürlüğüne kavuşturulunca Musul'a gidip yerleşti. Musul sahibi Gazi İbn Mevdûd bu kaleyi ona verip yönetimini kendine devretti. O da Dicle nehri kenarında güzel ve büyük bir camî, bir kervansaray ile bir medrese inşâ ettirmişti. İşte bu külliyenin bir parçası da Musul Hastahanesi diye anılan hastahanedir. Hasan İbn Ali İbn Sa'id Ebu Ali eş-Şaklânî vezir Ebu Mansûr Cemalüddin İbn Muhammed tarafından bu hastahanenin baştabibliğine tayin edildi. Mağribli seyyah Ebu'l Hüseyin Muhammed İbn Ahmed İbn Cübeyr (Seyahatname, Leiden baskısı s.235?) Musul'a yaptığı seyahatinde Mücahüddin diye bilinen bir emîr tarafından Dicle kenarında büyük bir camî yanında bir bimaristan daha yapıldığını kaydeder. H.728 (1327-1328) yılında buraya gelen İbn Batuta hemen hemen aynı bilgileri vermektedir.

Harran ve Rakka Hastahaneleri : Yine İbn Cübeyr Seyahatnamesi'nde kaydettiğine göre 580 (1184-1185) yılında Harran'a geldiğinde bu büyük kültür şehrinde büyük bir maristanın varlığından söz eder. Bunun dışında Harran Hastahanesi hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Fırat nehri kenarında bulunan ve el-Cezîre bölgesinin önemli şehri kabûl edilen Rakka'da da bir hastahane olduğundan söz edilmektedir. Bu konuda sınırlı bilgi veren İbn Ebi Usaybia, Baalbek kadısının oğlu el-Hakîm Bedrüddîn'in verdiği bilgilere göre Rakka'da büyük bir hastahanenin varlığını görüyoruz. Ayrıca Rakka'nın güzel bir havaya sahip olmasından dolayı hastaların burada tabiî olarak tedavi gördüğü anlatılır.

Nusaybin Hastahanesi : Seyyah İbn Batuta'nın Nusaybin'e yaptığı seyahati anlatırken şehir hakkında verdiği genel malûmatta şehrin güzelliğinden ve şirin bahçelerinden bahsettikten sonra bu önemli ilim merkezinde iki medrese, bir hastahanenin olduğundan söz etmektedir.

İşte bu dönemlerde Avrupa'da çok basit tedavi imkanlarının olduğu bu dönemlerde İslam dünyasında bugünkü anlamıyla tam teşekküllü hastahanelerin varlığını müşahede ediyoruz. Bu da İslam Medeniyetinin Ortaçağlarda tam bir aydınlık içinde yaşadıklarını, Avrupa'nın ise tam bir karanlık çağ yaşadığını görüyoruz. Buna bakıldığında karanlık ortaçağ dönemi ile zihniyetinin İslam dünyasında değil Avrupa'da olduğu apaçıktır.

O dönemlerde sadece hastahanelerde değil, bir çok bilimsel alanda İslam dünyasında büyük keşiflerin olduğu da muhakkaktır.

Prof.Dr. Ahmet Ağırakça


[1] Ahmed İsa ,a.g.e., s.179

[2] İbnü'n-Nedîm,el-Fihrist ,400.

[3] İbn Ebi Usaybia, Uyûnu'l-enbâ', s.316

[4] Ahmed Isabek ,a.g.e.,s.179 ;Abdullah Abdürrazık,a.g.e.,s.221

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN