Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Eylül 4, 2017
Ömer İbn Abdulaziz Bugün Olsaydı Myanmar Devlet Başkanına Ne Derdi?

İslam'ın yüce ve aziz izzeti zirvede iken ümmetin en şerefli anlarını yaşadığını, İslam ve İslam Medeniyetinin üstünlüğünü sadece tarih kitaplarında okur kaldık. Hz. Peygamber zamanında İslam'ın bütün Ceziretu'l-Arab'a yayılmasıyla ilk coğrafi yerleşimi ortaya çıkmış, Dört Raşid Halife döneminde de bu sınırları aşarak o günkü iki süper gücün hâkimiyetindeki toprakların bir kısmına yerleşmiş, hatta dünyanın en güçlü ordularına sahip olan İran Sasani imparatorluğunu yıkarak İslam'ı Medine'den bu bölgeye kadar taşımışlar ve Bizans imparatorluğunun önemli bir bölgesini de İslam Devletinin hâkimiyeti altına almışlardı. Bir müddet sonra da orta Asya'da Türklerle tanışmış, bir müddet sonra da Türklerin Müslüman olmasıyla da bu sefer Türkler devreye girerek ortaya koydukları güç ve hareketle Hindistan'ı Müslümanlaştırmışlardı. Gazneli Mahmud'un Hind seferleri ile bu topraklara da İslam'ın taşınmasıyla İslam büyük bir güç haline gelmişti. İşter o tarihten beri Hind yarım adası halkları İslam ile müşerref olmuşlardı. Her yerde izzetin ve yüceliğin zirvesi asırlar sürmüş, bu izzet içinde devlet desteğiyle ilim adamlarımız, büyük gayret ve faaliyetleriyle bu medeniyeti zirvesine taşımış, büyük icadlar yapmış ve birçok ilim alanında da dev dev eserler vermişlerdi. İslam telif tarihinde Hind ulemasının yeri büyüktür.

Bu izzetin tadını alan ve iman gücü ile diğer süper güçlere karşı daha ilk dönemlerden itibaren üstünlük kuran yöneticiler her zaman mazlumun yanında olmuş Müslümanların zulme uğramalarına asla müsaade etmemişlerdi. Özellikle bu sorumluluğu ümmetin başında bulunan Emiru'l-mü'minin en büyük sorumlu kişi olarak ümmetin bir tek ferdinin bir yerde zulme uğraması halinde derhal harekete geçer ve gerekeni yapardı. Bakınız tarihimizden bir ibret levhası şöyle kaydedilir:

"Beşinci Raşid Halife olarak kabul edilen adil yönetici Ömer İbn Abdülaziz yalnız kendi devleti içindekileri değil, dünyanın dört bir ucunda ve birbirinden uzak bölgelerdeki Müslümanları korumayı kendisine görev telakki eder ve bu sorumluluğu üstleniyordu. Bunu yanında diğer devletlerin yöneticilerini ve halklarını gerektiğinde İslâm'a davet ediyor, gerektiğinde de Müslümanlara karşı, olur ya bir zulüm sergilemeleri halinde de düşmana sert bir ikazla Müslümanların hukukunu koruyordu.

Ömer İbn Abdulaziz, Kendisinden önceki Halife Süleyman İbn Abdülmelik döneminde İstanbul üzerine yapılan fetih seferinde Mesleme İbn Abdülmelik'in kumandasında olan Müslüman askerlerin uzun bir sefer sonunda büyük felakete düçar olması üzerine kumandan Mesleme'yi ve askerlerini geri çağırmıştı. Ancak bu sefer sırasında Bizans'a esir düşmüş bir grup Müslüman da maalesef orada kalmıştı. Halife Ömer, onları kurtarıncaya ve esir mübadelesi yapılıncaya kadar onlara devamlı surette para gönderir ve ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. Halife bir mektubunda bu Müslümanlara şunları yazıyordu.

"Emmâ ba'du.../selam ve kelam'dan sonra…sizler, maazallah kendinizi esir görüyormuşsunuz. Halbuki sizler esir değil, Allah yolunda hapsedilmiş kimselersiniz. Şunu biliniz ki Müslüman halka bir şey dağıttığım zaman sizi asla ihmal etmiyor, unutmuyor ve mutlaka payınıza düşeni ayırıyorum. Şu anda sizin her birinize beş dinar gönderiyorum. Eğer Bizanslı zâlimlerin, bu gönderdiklerimi elinizden almalarından endişem olmasaydı, size çok daha fazla gönderirdim... Sabredenlere müjdeler sizin olsun."

İşte bu Müslümanlara nafakalarını gönderdiği bir seferde Ömer İbn Abdülaziz, Bizans İmparatoru III. Leon'a bir elçi heyeti göndererek onu İslâm'a davet eder.

Büyük Tarihçi ve Coğrafya bilgini Mes'udî ve İbnu'l-Esir, Ömer İbn Abdülaziz'in III. Leon'a gönderdiği bu heyet ve onun Ömer hakkında tavrı ile ilgili olarak şunları kaydederler.

"Ömer İbn Abdülaziz tarafından Bizans imparatoruna giden elçi Abdul-A'lâ ibn Amra Kostantiniyye içinde gezinirken bir yerde Kur'ân okuyan birinin sesini işitir. Yanına yaklaşıp da selam verince, adam hayretler içinde kalır:

-"Bu şehirde Müslümanca bir selam ha..." der ve ona selam verenin Ömer İbn Abdülaziz'in elçisi olduğunu öğrenir. Bunun üzerine hikâyesini anlatır ve kendisinin Bizanslılara esir düştüğünü, kendisini Hristiyan olmaya davet eden bir Bizans kumandanının emrine uymadığı için gözlerine mil çekilip kör edildiğini ve her gün burada, önündeki el değirmeni ile sürekli buğday öğüttüğünü söyler. Elçi Şam'a geri dönüp de durumu İslâm halifesine aktarınca sorumluluk mevkiinde olan Halife Ömer İbn Abdulaziz, Bizans İmparatoru III. Leon'a şu mektubu yazar:

"... şu evsafta Kostantinniye'nin şu yerinde muttaki bir Müslümanın şu durumda olduğu haberini aldım. Şayet bu Müslümanı serbest bırakıp derhal bana göndermezsen üzerine büyük ordular göndereceğimi ve bu adamın hakkını aramak için sana ve ülkene karşı büyük bir savaş başlatacağımı bilmiş olasın."

Kurban Bayramının bugünlerinde herkesin gündemi olan herkese adeta bayramı zehir eden Arakan Müslümanlarının dramına kendisini bir çare bulmak zorunda hisseden Müslümanlar Ömer İbn Abdulaziz'in tavrını takınacak bir emiru'l-mü'minin aramaktadırlar. Güçlü bir medeniyetin güçlü bir devletin varlığı söz konusu olduğu zaman 15-20 milyonluk bir Müslüman halkı değil, sadece bir tek kişi için ordularını savaşa sokmaya kalkışan bir devlet başkanı ancak İslam Halifesi olabilir. Bugün ise bu makam yok, 57 İslam devleti vardır. Bu Devletlerin hiç birinden ses çıkmadı, Hilafetin düştüğü yerden bir ses geldi. "Hicret etmek isteyen Arakanlı kardeşlerimize Bangladeş'in sınırlarını açıp onları içeri kabul etmesi halinde bütün masraflarını Türkiye'nin karşılayacağını" söylemesi de büyük bir adım oldu. Ancak çağrı her nedense asıl suçluya değil, Birleşmiş Milletlere ve Bangladeş'e yapılabildi. Asıl suçlu Myanmar zalim yönetimi iken 57 İslam devletinden hep beraber bir ses çıkıp da "Ey Myanmar hükümeti ve başkanı! bu kardeşlerimizi topraklarında rahat bırakmazsanız 57 İslam ülkesinin her birinden onlarca savaş uçağı ile harekete geçer yüzlerce uçakla ülkeni yerle bir ederiz" diye Ömer İbn Abdulaziz tavrını takınsalardı orada bundan sonra bir tek Müslümanın burnu kanamazdı. Çünkü bu zalimler bundan anlıyorlar. Çok diplomatik dil ve monşer üslubu, bu gibi durumlarda geçerli değil. Onlar silahla saldırıyor, biz TV kanallarında ahh vah'lı demeçler yayınlıyoruz.

Ama zulme boyun eğmiş, emperyalistlerin uşağı olmuş onlarca Müslüman devletten hiç ses çıkmayınca bizler de sadece "ahh vahh" eder dururuz. Sadece Türkiye'nin bu Müslümanlara "Bangladeş'in kapılarını açması halinde masraflarını karşılarız" demek de ne kadar sadra şifa verir? İzzet ve yüceliğimiz nerede kaldı. Sakın benim bir provaka peşinde olduğumu söylemeye kalkışmayınız. Ben sadece Myanmar'ı durdurmanın mesajlarını verelim diyorum ve ısrar ediyorum. Ne yazık ki Cumhurbaşkanımız Receb Tayyib Erdoğan'ın dışında Müslümanların uğradıkları zulümle ilgilenen bir başka devlet başkanı yok. Ama tek çare Ömer İbn Abdulaziz'in tavrı olduğunu söylememize müsaade ediniz. Nerede İslam ümmetinin izzet ve varlığını koruyacak Ömer İbn Abdulazizler, Mu'tasımlar nerede, nerede?

Diğer bir hikaye de Anadolu toprakları dahilinde bulunan Ammuriye'de zulme uğrayan bir Müslüman kadının: "Va Mu'tasıma! Va Mu'tasıma!/ Ey Mu'tasım Neredesin?" diye haykırması üzerine bu haykırış ve yalvarışının haberinin Bağdat'a ulaşması üzerine, amcazadesi Ömer İbn Abdulaziz'in tavrını takınan Abbasi Halifesi Mu'tasım'ın 200 yıl sonra Bizans üzerine büyük bir ordu ile hareket etmesi olayıdır. Şimdi Ömer İbn Abdulaziz ve Mu'tasım'ı, Fatih'i ve Kanuniye aramayalım da ne yapalım?

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN