Arama

İbn Sina'dan müzik ve telkinlerle tedavi

İslamiyet’i kabul edip, Türklerin Müslüman oluşlarından sonra yetişen Türk İslâm filozofları, hayatları ve eserleriyle hem kendi sahalarının hem de geniş halk kitlelerinin ilgisini çekmişlerdir. Bu İslâmî geleneğin ışığında yetişen önemli şahsiyetlerden birisi de Ebu Ali el-Hüseyin bin Abdullah İbn Sîna’dır İslam medeniyetinin önemli simalarından birisi olan İbn Sina hem filozof hem tabip olarak İslam dünyasında büyük bir etkisi olduğu gibi asırlarca da Avrupa tıbbını etkiledi. Vefat yıldönümünde İbn Sina’yı rahmetle anıyor; eğitime ve tıbba olan etkilerini inceliyoruz.

İbn Sina’dan müzik ve telkinlerle tedavi
Yayınlanma Tarihi: 21.6.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 21.06.2018 11:51

İbn Sina, Ortaçağ dünyasında Doğu'nun âlimlerine ve düşünürlerine göre "eş-şeyhü'r-reis" (reislerin, hükümdarların şeyhi), Batı'nın bilim adamlarına ve düşünürlerine göre "filozofların prensi" yahut "Avicenna"sıdır. İbn Sina'nın gerek tıp alanında gerekse felsefe ile ilgili olarak yazdığı eserleri dünya ilimler tarihinde önemli bir yer tutar. Tıptaki buluşlarıyla hem insanlığa hizmet etmiş hem de kendisinden sonra gelen tabiplere birçok hastalık ve tedavi yöntemleri ile öncülük etmiş ve o tabipler üzerinde büyük bir etki bırakmıştır.

İBN SİNA KİMDİR?

Tahminen 980 yahut 981 yılında, Özbekistan'nın Buhara şehrinde dünyaya geldi. Türk-İslam dünyasının en önemli bilginlerinin yetiştiği bu ilim ve kültür merkezinde; dönemin en iyi hocalarından, çok iyi eğitimler aldı. Kur'an-ı Kerim hafızlığı ile başlayıp; pek çok ilim dalında, zirveye ulaştı. Özellikle felsefe ve tıp alanlarında; kendisini yetiştiren hocalarını bile aştı. 16 Yaşında hekimliğe başladı, 18 yaşında Saray Hekimi oldu. Fizikten metafiziğe, mantıktan matematiğe, tıptan tabiata, dilden edebiyata, psikolojiden ilahiyata, müzikten ahlaka, siyasetten sosyal hayata kadar pek çok alanda; bazıları yirmi cilt hacminde 18 kitap ile 93 risale kaleme aldı. Çeşitli dönemlerde, birçok Hükümdar'a Vezirlik yaptı. Ülkeler gezdi, sıkıntılar çekti, hapis hayatı yaşadı, nice badireler atlattı.

Aristo ve Farabi'den sonra, Doğu'nun ve Batı'nın "muallim-i salis"i (üçüncü öğretmeni) oldu. Özellikle tıp ve eczacılıkla ilgili eserleri Latince'ye tercüme edilip; beşyüz yıldan fazla, Avrupa üniversitelerinde temel ders kitabı olarak okutuldu. 1037 yılında, İran'ın Hemedan şehrinde, dünya hayatına veda etti. Kendisinden sonra gelecek kuşaklar için; arkasında önemli izler ve işaretler bırakarak gitti.

İLİM YOLUYLA ELDE ETTİĞİ KAZANIMLAR
Hastalık Teşhisi

İbn Sîna'nın idrak kuvveti de çok yüksekti. Kendisi dokuz yaşında iken padişahın kızı hastalanır. Onun hastalığına yetmiş tabip, farklı teşhislerde bulunur. Sonunda İbn Sîna gelip, hastayı muayene eder, kısa zamanda iyileşmesini sağlar. Yetmiş tabibe de yetmiş delil getirerek hepsinin teşhislerinin yanlışlığını bildirir, tedavi tarzını dahi söyleyerek, aczlerini kendilerine açıkça söyler.

Kara sevdaya düşen bir genci tedavisi

Horasan'a gelen İbn Sîna, hükümdarın hastalanan yeğenine hekimler çare bulamayınca son ümit olarak hastanın yanına çağrılır. İbn Sîna hastaya elini sürmeden onun kara sevdaya yakalandığını anlar. İlk önce hastanın nabzını tutar ve ona şehirlerin adını saymaya başlar. Hastanın nabzı Gürgan şehrinin adı geçince hızlanır. Daha sonra orayı iyi bilen birine Gürgan'ın mahallelerinin isimlerini söyletir. Mahallelerden birinin adı söylenirken hastanın nabzı, fazla heyecanı gösterir şekilde atmaya başlar. Ardından o kişiye mahallenin sokak isimlerini saydırır, hastanın nabzına göre evi bulup, o evdeki genç kızların isimlerini saydırır. Gencin nabzı, sevdiği kızın adı anıldığında daha fazla atmaya başlayınca onun kara sevdaya yakalandığını anlar. Hastanın nabzının artmasına göre sevgilisinin yaşadığı yeri ve adını öğrenen İbn Sîna, genci bu şekilde tedavi eder. Neticede kızı ailesinden isterler ve hasta iyileşir.

Akıl hastalıklarını tedavisi

İbn Sîna'nın akıl hastalıklarını tedavi etmesiyle ilgili çok ilginç hikâyeleri rivayet edilmektedir. O, ruh hastalarını, içine şeytan girdiği düşüncesiyle ateşe atarak, diri diri yakan batının aksine, normal hastaları gibi tedavi etmiş ve müzikle tedavi yollarını getirmiştir. Kendisini sığır zanneden bir akıl hastası kasap kasap dolaşarak kesilmesini ve etinin dağıtılmasını ister. İbn Sîna da kasap önlüğünü giyerek gelir ve hastayı yoklayıp zayıf olduğunu eğer kuvvetlenirse onu keseceğini söyler. Bunun üzerine yemekleri yiyip, ilaçlarını içen genç, eski sağlığına kavuşur ve kendisine yaptıkları anlatılınca bunları asla hatırlamaz ve çok şaşırır.

Yiyecekler ile ilgili bilgisi

İbn Sîna dostuyla yemekhaneye gider. Arkadaşı on tabak kebap yer. İbn Sîna "Bu adam ölecek" der. Fakat semiz adam, yemeğin üzerine bir tabak da yoğurt yiyince bu sefer İbn Sîna "Bu adam ölmez" der.

Bitkiler, Şifalı sular ve Müzikle Tedavi

İbn Sîna, çeşitli bitkilerle hastalıklara şifa bulmuştur. Gerçek hayatında hastalarını " Yiyecek ve içeceklerle, İlaçlarla, Cerrahi müdahale ile tedavi eden İbn Sîna, tedavide en etkili yolun hastanın akıl ve ruh güçlerini arttırmak olduğunu söyler. Bunun için de ona iyi müzik dinletilmesi, sevdiği insanlarla bir araya getirilmesini önerir.

Hikâye:

İbn Sîna, kendisini tanıtmayarak bir kervan ile yolculuk eder. Kervanda bulunanlar bütün yollarda bağırıp çağırınca İbn Sîna rahatsız olur. Bir gece kervandakiler uyurken kervandaki develerin çıngıraklarını ve çanlarını hususi bir şekilde tanzim eder. Bunlar sabahleyin harekete başladıkları vakit çıngırakların ve çanların çıkardıkları seslerden yine hepsi uykuya dalarlar. Bir hayli yol aldıkları gibi, İbn Sîna bunların bağırma ve çağırmalarından da kurtulur. Bunlar ikinci gece uykudayken İbn Sîna, yine başka bir tarzda çıngırak ve çanları tanzim eder. Sabahleyin harekete başladıkları vakit çanların ve çıngırakların çıkardıkları seslerden kervandakilerin hepsini bir gülmek tutar. Bir menzil de bu şekilde yol alırlar. Üçüncü gece yine uyurlarken İbn Sîna, çıngırak ve çanları öyle tanzim eder ki bu sefer de hepsini bir ağlamak tutar ve menzile varıncaya kadar ağlarlar. İbn Sîna, ertesi gece çanlara başka bir tertip verecekken, pusuda bulunanlar tarafından yakalanır. Fakat çok geçmeden onu tanıyarak kendisine hürmetler ederler. (Halk Muhayyilesinde İbn Sîna Ve Hayatı Etrafında Anlatılan Efsaneler, Fırat Üniversitesi İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Ebru Şenocak)

TIBBİ YÖNTEMLERLE TEDAVİLER

HASTALIKLARIN SULARLA BULAŞTIĞINI TESPİT ETTİ

Verem hastalığının bulaşıcı olmasını tespiti, menenjiti en ince ayrıntılarına kadar tarif edip bu hastalığı ilk defa teşhis etmiş olması, ayrıca hastalıkların sularla, yiyecek ve toprakla bulaştıklarını tespit etmesi, birçok cilt hastalıklarını bulup bunların dikkatle incelenmesi gerektiğini ortaya koyması önemli ve büyük tıbbî buluşlarından bazılarıdır.

Bütün bunların yanında dünya tıp tarihinde ilk defa bir bağırsak solucanı olan ankilostoma (Ancylostome) yani onikiparmak bağırsağında meydana gelen hastalığı keşfetmesi İbn Sina'yı tıp tarihindeki üstün mevkiine yükseltmiştir. Bu parazit batı dünyasında ilk defa İtalyan tabip Robenti tarafından bulunduğu iddia ediliyorsa da, ondan tam sekiz yüz yıl önce İbn Sina tarafından bilindiği bir gerçektir.

MİDE ÜLSERİNİN SIKINTILARDAN OLUŞTUĞUNU TESPİT ETTİ

İbn Sina dünya tıp tarihinde önemli bir buluş olan mide ülserinin üzüntü ve sıkıntılardan oluştuğunu ve üzüntülerin doğrudan doğruya mide üzerinde meydana getirdiği etkisinin fizik ve organik olarak iki ayrı nedenle ortaya çıktığını tespit etti. Ayrıca mide hastalıklarına yanlış beslenmenin ve organizma sıvılarındaki dengesizliğin sebep olabileceğini keşfetti. Bunun yanında insanlık için çok önemli bir gerçek olan kanser, yani ur (seratân) hastalığını teşhis etti. Bu hastalığın teşhisinde geç kalmanın doğurabileceği kötü sonuçları anlatarak bu bilgileri ilk defa insanlığa kazandıran o oldu.

Ancak erken müdahale ve cerrahi operasyonlarla dokunun iyice temizlenmesi ve uzantısının biraz daha da öteden ameliyatla çıkarılmasıyla tedavisinin mümkün olacağını ortaya koydu. Ayrıca bu gibi urların beyinde de olabileceğini söylemesi önemli bir tıbbi buluş idi.

ECZACILIĞIN İLKELERİNİ BELİRLEDİ

Bunun yanında idrar ve gaita tahlillerinin sonuçlarına göre elde ettiği verilere bakarak var olan bir hastalığı teşhis eden ilk tabiptir. Diğer taraftan iç hastalıklardan oluşan felç ile dış etkenlerle meydana gelen felcin arasındaki farkı yine İbn Sina ortaya koymuştur. Hatta o gün için son derece önemli olan ilaç yapım yöntemlerini ve eczacılığın ilkelerini o belirlemiştir.

AMELİYATLARDAN ÖNCE KULLANILACAK BIÇAK

Yapılacak küçük çaptaki ameliyatlardan önce kullanılacak bıçağın mutlak surette ateşe tutulması gerektiğini anlatan İbn Sina'nın bu görüşü, mikropların yara ile temasını engellemenin mümkün olduğu hususunu anlatmaktadır. Aynı şekilde ameliyatı yapacak tabibin sinirleri ve kasları iyi tanıması gerektiğini dile getirir. Yaraların tedavisinde öncelikle yaranın kurutulmasını önerir ve şayet yara septik ise bunun dağlama yöntemi ile tedavi edilebileceğini kaydeder. Dağlamada kullanılacak aletin en güzelinin ise insan vücudu ile uyum sağlayan altın madeninden olmasını tavsiye eder.

AĞRILARI DİNDİRMENİN YÖNTEMİ

Ağrıları dindirmenin bir yöntemi olarak ağrıyan bölgeye sıcak su uygulaması, hastayı uyutacak müzik parçalarının dinletilmesinin faydalarını anlatır. Kulenc (Kolik) ile ilgili yorumu da mükemmel olup, bu hastalığın böbreklerde, kalın bağırsaklarda ve safra kesesinde ortaya çıkan türlerinden söz etmesi önemli buluş kabul edilmektedir.

Ayrıca İbn Sina, kuvvetli ve yıllanmış şarabın penisilinle aynı değerde sterilize edici bir etkisi olduğunu ilk defa ortaya koyan tabiptir. Ancak İbn Sina'nın bu buluşu üzerinden asırlar geçtikten sonra bir Fransız tabip olan Bordeaux'lu Masquelier 1959 yılında aynı sonuca varabilmiştir.

MELANKOLİ HASTALIĞI KORKU VE YALNIZLIĞA GÖTÜRÜYOR

Kadın hastalıkları ve idrar yollarında oluşan kanser türleri ile ilgili ele aldığı konular da tıp alanında son derece önemli konulardır. Melankoli hastalığının korku, yalnızlık arzusu, baş dönmesi gibi belirtilerinin olduğunu tespit eden İbn Sina psikoterapi alanında önemli bir adım atmıştır. Akıl hastalarını şok, müzik ve telkinlerle tedavi etmiştir.

İbn Sina yeni doğan bebeğin bakımı, göbeğinin temiz tutulması için zeytinyağına batırılmış temiz bir keten bezinin göbeğine bağlanmasını tavsiye eder. Zeytinyağının bakteriostatik özelliğe sahip olması göbek yarası üzerinde oluşabilecek mikropların yok edilmesi için önemli bir buluş olarak görülür.

Bugün antibiyotikler doğumdan sonra bu gibi mikrop kapmalara karşı kullanılırken İbn Sina aynı maksatla zeytinyağı kullanılmasını önerir ki bu yöntem aynı fonksiyonu icra eder. Bugün tıbbın kesin olarak faydasını ısrarla dile getirdiği anne sütünün, en mükemmel besin olduğunu anlatır.

CİVA BUHARINI İLAÇ OLARAK İLK DEFA KULLANMAYI ÖĞRETTİ

Ayrıca kulenc (kavlanc) adını verdiği koliklerin çocuklarda karın ağrılarına sebep olduğunu ifade eder. Böyle durumlarda çocuğun karnı hemen yağ ve bal mumu ile ovulur, şayet bulunmazsa o zaman en azından sıcak su ile ovulmalıdır der.

İbn Sina insanlığa ve tabiplere civa buharını ilaç olarak ilk defa kullanmayı öğreten kişidir. O, ilaçla tedavinin yanı sıra ruhî tedavi yönteminin önemini anlatır. Sıcak ve soğuk banyolarla tedavinin yanına ılık ve karışık banyoları ilave eden, tedavide damar içi şırıngası ile buz torbası kullanma yöntemi İbn Sina'ya aittir. Cerahetsiz yara tedavisini, sıcak sargılarla cerahati durdurmayı gerçekleştiren İbn Sina, daha önceleri kabuk bağlayıncaya kadar şiddetli ağrılar çeken yaraları bu usulle bir gecede iyileştirmeyi becermişti.

Bütün bu buluşlara baktığımızda bunları kitaplarında kaydettiği zamanlarda tıp İslam dünyasının en önemli tabibi olarak şöhret bulmuş ve eserleriyle dünya tabipleri içinde kolay kolay denginin olmadığını göstermiş asırlarca kitapları Avrupa tıp fakültelerinde okutulmuştu.

TÜBERKÜLOZ 'UN TEDAVİSİ GÜL SUYU

İbn Sina baş ağrıları için bir buz torbasının başa konması ve Tüberküloz 'un tedavisinin gül suyu ve gül şerbeti ile yapılmasını tespit etmekle büyük bir buluş sahibi olduğu kabul edilmiştir. O, afyonun başta analjezik ve hipnotik yani uyku getirici özelliklere sahip olduğunu kaydederek afyonun anestezide nasıl kullanılacağını anlatır. İbn Sina cerrahi operasyonlarda hastanın ağrı hissetmemesi için afyonu şarap, sarı sabur, hindistan cevizi veya adem otu diye bilinen mandragora ile karıştırıp içirilmesi yöntemini uygulamıştır. Bu yöntem daha sonraları İslam dünyasının birçok hastanesinde de tatbik edilmiş ve bu yöntemi Avrupalılar haçlı seferleri sırasında Müslümanlardan öğrenmişlerdir. Özellikle haçlı seferlerine katılmış Hugo de Bologna afyon karışımı maddelerden anestezi ilacını öğrenerek uygulayan ilk Avrupalı doktordur.

EL-KANUN Fİ'T-TIB'BIN AVRUPA İLİM DÜNYASINDAKİ YERİ

Psikoterapi Alanında Da Önemli Bilgi Ve Etkinliğe Sahip

İbn Sina ampirik tıbbın yanısıra psikoterapi alanında da önemli bilgi ve etkinliğe sahip bir tabibtir. El-Kanun fi't-tıb adlı meşhur eserinde İbn Sina'nın psikoterapi ile ilgili yaptığı tedavi yöntemlerini yansıtan birçok olay anlatılır. İbn Sina tıbbı altı yüz yıl müddetle bütün dünya tıp ilmi üzerindeki üstünlüğünü korumuştur.

El-Kanun fi't-tıb Gerard of Cremona tarafından Arapçadan Latince 'ye çevirmiştir ve 1473 yılından başlayarak Roma'da, Milano'da ve Venedik'te defalarca yayınlanmıştır. Ayrıca 1279 yılında Joseph Lorki tarafından İbranice'ye tercüme edilmiş ve 1491 yılında Napoli'de yayınlanmıştır. 1593'te Roma'da tekrar Latince'den Arapça'ya çevrilerek Arapça metin ile birlikte basılmıştır. El-Kanun'un en iyi çevirilerinden birisi hatta bazı araştırmacılara göre en iyisi Andrea Alpago tarafından 934/1527 yılında yapılanıdır. Alpago bu çevirinin sonunda bir tıp terimleri sözlüğü ilave etmiştir. Bu çevirinin 1544 yılındaki baskısının kapağında İbn Sina'nın taçlı bir resmi olup bu resimle onun hekimlerin reisi olduğu anlatılmaktadır. Bu tercümenin bir el yazması İsviçre'nin Bale müze kütüphanesinde mevcuttur. En son çevirisi ise 1658 yılında yapılmıştır.

Çağımızda da Cameron Gruner tarafından "A Treatise on the Canon of Medicine of Avicenne incorporating a Tranlation of first book" adıyla İngilizce'ye tercüme edilerek 1930 yılında Londra'da yayınlanmıştır. Oftalmoloji ile ilgili kısım yani üçüncü cildinin önemli bir bölümü Prof. Hirschberg ve L. Lippert tarafından 1902 yılında Almanca'ya tercüme edilip yayınlanmıştır. Paul de Koning tarafından anatomi ile ilgili kısım "Trois Traites de' anatomie Arabe" adıyla, ayrıca yine Koning tarafından böbrek ve mesane ile ilgili kısmın Fransızca çevirisi yapılmış ve Traite surle Calcul dans les reinset la vessie adıyla Leiden'de 1896 yılında neşredilmiştir.

Bunların dışında Jos v. Sontheimer, Benikow ( 1900), Michailowsky (1900), Uspensky (1900) ve Cueva (1899) gibi ilim adamları el-Kanun'dan bazı kısımların çevirilerini yapmışlardır. El-Kanun, 1650 yıllarından sonraya hatta muhtemelen Fransız devrimi sonrasında üniversite kapanıncaya kadar Fransa'nın en eski ve en köklü üniversitesi olan Montpellier Üniversitesi ve Belçika'nın Louvain Üniversitesi'nde başta olmak üzere Avrupa'nın birçok üniversitesinde hatta on dokuzuncu yüzyıla kadar dünya çapında standart ve vazgeçilmez bir ders kitabı olarak okutulmuş ve XVII. yüzyılda Vallodolid Üniversitesi'nde İbn Sina Kürsüsü kurulmuştur. Böylece el-Kanun Avrupa ilim dünyasında önemli bir eser olarak kalmış ve "Avicenna Ekolü" olarak kabul görmüştür. (Fikriyat, İbn Sina tıbbının Batı tıbbına etkileri I-II, Prof. Dr. Ahmet Ağırakça)

Er-Râzî ve İbn Sina'nın Avrupa tıbbını ne kadar etkilediğini anlamak için her iki tabibin Paris Tıp Fakültesi'nin giriş koridorunda resimlerinin asırlardır asılı durmasının düşünülmesi yeterlidir.

İBN SİNA'NIN EĞİTİMLE İLGİLİ TESPİTLERİ

İbn Sina'nın eğitimle ilgili düşünceleri bugünkü anlamda bir model özelliği taşımaz ancak, hemen hepsi bir "eğitim modeli"ne altyapı oluşturabilir. İbn Sina'nın değişik zamanlarda, farklı kitaplarında ve risalelerinde yer alan öngörüleri:

Eğitimin amacı; insanın yeteneklerini en üst düzeye kadar geliştirip kendisini mükemmelleştirerek, dünya ve ahiret mutluluğuna eriştirmektir. Bu süreç içinde, kendisini bilen insan; doğal olarak, Rabbini de bilir.

Çocuğun eğitimi; devletin değil, ailenin görevidir. O halde hangi safha ve süreçlerden geçirilerek, nasıl bir insan olarak yetiştirileceğine karar vermek; devletin değil, ailenin yetkisi dâhilindedir.

Çocuğun oluşmasında, gelişmesinde; oyun ve oyuncak çok önemlidir. Akıl, ruh, beden terbiyesi; bu yolla daha kolay ve daha hızlı gerçekleştirilir.

Çocuğun ilk temel eğitimi; duygu, düşünce ve davranış geliştirme amacına yönelik ahlak eğitimi olmalıdır. Bunun için; kötü çevre ve ortamlardan uzak tutulup, iyi çevre ve ortamlarla tanışması sağlanmalıdır.

Çocuk 6 yaşına geldiğinde, okula başlatılmalıdır. Sınıf ortamının eğitici ve öğretici etkisinden faydalanılmalıdır.

Eğitimde ödül ve övgü çok önemlidir. Ceza son çare olarak düşünülmeli, o da eğitici bir unsur olarak değerlendirilmelidir.

Eğitirken ve öğretirken; kolaydan zora, basitten karmaşığa doğru gidilmelidir. Verilen mesajlar ve muhtevalar; örneklerle ve öykülerle pekiştirilmelidir.

Zengin çocuklarının, özel ders alarak yetişmeleri; pedagojik yönden doğru değildir. Arkadaşlarıyla aynı ortam içinde ve birlikte yetişmeleri tercih edilmelidir.

Meslek ve sanat eğitimi, herkes için önemlidir. Her çocuk, kendi zevkine ve yeteneğine uygun olan alanlarda yetiştirilmelidir.

Meslek olarak eğitim, meslek erbabı olarak eğitimci; belirli özellikleri gerektiren bir ihtisas alanıdır. Fıtri kabiliyeti ve kapasitesi uygun olmayan kimseler, eğitimci olmamalıdır. (Fikriyat, Doğu'nun "İbni Sina"sı, Batı'nın "Avicenna"sı, Zekeriya Erdim)

Derlenmiştir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN