Arama

Kabbani şiirlerinde Kudüs sancısı

Arap dünyasının en çok saygı duyulan isimlerinden, Suriyeli diplomat ve şair,  Nizar Kabbani… Onu aslında, ruhumuzda en çok yer edinen, acılarımıza ortak olan, yakarışlar eşliğinde söylediğimiz “Kudüs” şiiriyle tanıyoruz.

Kabbani şiirlerinde Kudüs sancısı
Yayınlanma Tarihi: 11.12.2017 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 11.12.2017 17:24

"Ey Kudüs!..
Ey hüzünlerin şehri!
Ey göz kapaklarında dolaşan iri gözyaşı
Ey dinlerin incisi, sana olan saldırıları kim durduracak?
Duvar taşlarındaki kanı kim yıkayacak?..."

Filistin dediğimizde karşımıza 19'uncu yüzyılın sonlarından başlayarak günümüze kadar ulaşan bir acı silsilesi, savaş ve onlarca masumun yitirildiği bir geçmiş çıkıyor. Yahudiler, Filistin topraklarını atalarının mirası olarak görmeye devam ederken, son olarak meş'um bir karar ile İslam dünyasını altüst eden Trump da, bu sürecin üzerine tuz ve biber ekti. Bugünkü konuşmasında Nizar Kabbani'nin "Kudüs" şiirine atıf yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vesilesiyle, Suriyeli şairi ve şiirlerindeki Filistin konularını işleme olanağı bulduk.

Kabbani şiirlerinde işlediği Filistin konusuyla kadim şairler arasında yer aldı. Çünkü Filistinlilerin uğradığı zulüm ve işgale karşı ne Arap dünyasından tepki ne de kapitalist ve sömürgeci batılı devletlerden bir yardım geliyordu. Aksine her zaman susmayı ya da İsrail'i desteklemeyi tercih eden kör, sağır ve dilsiz bir kesim vardı ve halen varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar...

İşte Suriyeli şair Nizâr Kabbanî, bu çığlıkları dünyaya duyuran elçi oldu. Filistin'in acısına ortak, çığlıklarına ses oldu, kısaca yaşadıkları tüm duygulara tercüman oldu. Bu mühim şairi Filistin'i konu edinen şiirleri ile birlikte rahmetle anıyoruz.

Nizar Kabbani 21 Mart 1923 tarihinde Suriye'nin başkenti Şam'da orta halli bir tüccar ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Tevfîk Kabbânî Suriyeli, annesi ise Türk asıllı idi. 1930-1941 yılları arasında el-Külliyyetü'l'İlmiyyetü'l-Vataniyye'de öğrenim gördü. Daha sonra Şam Üniversitesi'nde hukuk tahsil etti. 1945'te buradan mezun oldu. Bu üniversitede öğrenci iken (1944) "Kālet lî es-Semrâ'" (Esmer [Kız/Kadın] Bana Dedi ki) başlıklı ilk şiirini yazdı. Hukuk Fakültesi'nden mezuniyetinin ardından, Suriye Dışişleri Bakanlığı adına Beyrut, Kahire, İstanbul, Madrid, Pekin ve Londra dâhil, çeşitli başkentlerde danışma veya kültür ataşesi görevi ile çalıştı.

TÜM İNSANLARIN PENCERELERİNE KONAN BİR KUŞ

Kabbani, şiirlerini yazmaya başladığı andan itibaren kendi dilini bulur ve onun ifadesiyle "Onu insanların, tüm insanların pencerelerine konan bir kuş haline getirir." Özgür ve coşkun tabiatı vardır. Yirmiyi aşkın şiiri, başta Muhammed 'Abdülvehhâb olmak üzere, çeşitli bestekârlarca bestelenmiş, Ümmü Külsûm'dan, Mâcide Rûmî'ye kadar çeşitli şarkıcılar tarafından kırk yıldır söylenir.

KABBANİ VE FİLİSTİN

Filistinlerin aleyhine yaşanan siyasî gelişmeler ve uluslararası oyunlar, Arap dünyasının tüm entelektüellerinin zihnini meşgul ederken, birçok edebiyatçı ve yazar Filistin toprakları üzerinde oynanan çirkin oyunlara, Filistin halkının yaşadığı ve yaşayacağı musibetlere karşı Arapların dikkatini çekmeye çalışıyorlardı. Bu şairlerden biri Filistinli Muhammed Hasan 'Alâeddîn'di. Bir şiirinde gelecekte yaşanacak musibetler hakkında varsayımda bulunarak Arap dünyasını şöyle uyardığını görürüz:

"Kalbim, dostların uzaklaştırıldığı ve düşmanların yakınlaştırıldığı, musibet gününden haber veriyor bana. Ey kalp! Herhangi bir musibetten söz etme, acı veren bir musibetten şikâyet etmez mi oldun?"

Aynı şekilde bir başka Filistinli şair İbrâhîm Tûkân 1967 Arap-İsrail savaşından yılar önce yazdığı Menâhic (Yöntemler) adlı şiirinde Arapları bekleyen bir savaş olduğunu ifade ederek onları şöyle uyarır:

"Ey Arap! Öyle bir gün gelecek ki onun korkusundan perçemlerinin siyahlığı ağaracak. Oysa seni bildim bileli eğlence ve beyhude işlerden başka bir şeyle uğraşmazsın. Senin geleceğine alçaklar el atmaya başladı."

İLK SİYASÎ ŞİİRLERİ

Nizâr Kabbânî'nin ise 1954 yılında yazdığı Hubz, Haşîş ve Kamer (Ekmek, Afyon ve Ay) ve 1955'te Kıssatu Râşil Şavârznebrak (Râşil Şavârznebrak Hikâyesi) adlı şiirleri, ilk siyasi şiirleri oldu. Şairin "Hubz, Haşîş ve Kamer" adlı şiiri, siyasal ve toplumsal eleştiri boyutuyla kamuoyunda önemli yankı buldu.

Bu şiirin ardından "Kıssatu Râşîl Şavârznebrak" adlı ikinci siyasî kasidesini yazar. Arapları savaşmaya çağıran bu şiir, Filistin işgalinden yedi yıl sonrasına ait:

Kız kardeşimin körpe yarası
Hâlâ bekliyor,
Tek bir intikam gününü..
Bir intikam gününü ki
Küçük çocukların eliyle gelecek
Hatırlasınlar küçükler
Bulundukları yerlerdeki küçük Araplar
Doğmuş olanlar, doğacak olanlar
Toprağın değerinin ne olduğunu,
Çünkü bekliyor onları
Bir toprak savaşı…

ARAP-İSRAİL SAVAŞI ÖNCESİ

Kabbani, 1967 Arap-İsrail savaşından önce el-Hubb ve'l-Pitrol (Aşk ve Petrol) adlı şiirini yazar. Bu şiirde Filistin sorununa duyarsız kalan, Arap ulusunun millî serveti niteliğindeki petrolün gelirleriyle İngiltere, Fransa gibi Avrupa ülkelerinde zevk ve sefa süren körfez Arap ülkelerinin yöneticilerini ironik bir üslûpla eleştirir:

…Kudüs kan revan içinde, oysa sen şehvetinin esirisin
Uyuyorsun, yaşanan trajedi sanki senin trajedin değil.
Ne zaman anlayacaksın?
Ne zaman senin zatında (ruhunda) uyanacak insan?

Şair, bu savaşın hemen ardından yazdığı "Hevâmiş 'alâ Defteri'n-Nekse" (Yenilgi Defterine Notlar) adlı şiiriyle tepkisini ortaya koyar. Birçok eleştirmen de şairin bu kasidesini siyasî şiirleri için bir dönüm noktası ve sanat anlayışı hususunda da değişimin başlangıcı olarak görür.

Ey hüzünlü vatanım!
Beni bir anda..
Aşk ve duygu şiiri yazan bir şairden
Bıçakla yazan bir şaire çevirdin…

Filistin Kurtuluş Örgütü adlı teşkilatının kuruluşu münasebetiyle 1969 yılında "Fetih" adlı şiirini yayımlar. Bu şiirde şair, umutların kaybolduğu bir zamanda "Filistin Kurtuluş Örgütünü" ölümünden sonra dirilen kurtarıcı bir Mesih'e, kanayan yaranın içinde biten bir güle benzeterek bu örgütü şöyle över:

Bizler öldürüldükten ve
Cenaze namazımız kılındıktan sonra,
Defnedildikten,
Kemiklerimiz kireçlendikten,
Ayaklarımız tahtalaştıktan,
Derilerimiz eskiyip yıprandıktan sonra
Fetih geldi bize
Tıpkı yaradan biten güzel bir gül gibi
Tuz sahralarının susuzluğunu gideren soğuk bir su pınarı gibi
Sonra birden.. kefenlerimizi yırtıp kalktık ayağa
Birdenbire
Hz. Mesih gibi diriliverdik ölümümüzden sonra…

Bu şiirinin ardından "Kudüs" adlı şiiriyle işgal altında bulunan Kudüs'e seslenir ve şehrin kutsal kimliğini öne çıkararak onun işgal altında olmasından dolayı duyduğu üzüntüsünü dile getirir. Bu şiirinde de hava karamsarlıktan ve kötümserlikten kesinlikle uzaktır. Şair, yurtlarından edilmiş olan Filistinlilerin, yeni kuşağın vereceği savaşın sonunda eski topraklarına mutlaka döneceklerine olan inancını vurgular:

"Ey Kudüs!..
Ey hüzünlerin şehri!
Ey göz kapaklarında dolaşan iri gözyaşı
Ey dinlerin incisi, sana olan saldırıları kim durduracak?
Duvar taşlarındaki kanı kim yıkayacak?
Kim kurtaracak İncil'i?
Kim kurtaracak Kur'ân'ı?
Kim kurtaracak Mesih'i, Mesih'i öldürenlerden?
İnsanı kim kurtaracak?
Ey Kudüs!.. Ey benim güzel şehrim!
Ey Kudüs!.. Ey sevgilim!
Yarın… yarın limon ağaçları çiçek açacak
Yeşil başaklar ve dallar sevinecek
Gözler gülecek
Ve geri dönecek göçmen güvercinler,
Pisliklerden arınmış çatılara."

Bu kasidenin ardından Kabbânî, Nisan 1969 yılında Bağdat'ta düzenlenen dokuzuncu şiir şöleninde İfâde fî Mahkemeti'ş-Şi'r (Şiir Mahkemesinde Bir İfade) adlı şiirini okur. Bu şiirin ana teması, Haziran yenilgisinden dolayı, duyulan derin üzüntüdür. Burada şair, Arap yöneticilerinin söylemleri ile eylemleri arasındaki çelişkilere dikkat çekerek Filistin meselesini kendi siyasi menfaatleri doğrultusunda istismar etmelerini eleştirir:

"Filistin aralarında bir açık artırma gibi her alıcı istediğinde fiyatını artırır. Tarihi okusaydık, Kudüs ve ondan önce el-Hamrâ' (Endülüs) yitirilmezdi. Ey Filistin! Kureyş'i çağırma, çünkü Kureyş'in süvarileri öldü. 'Abduşems'in erkeklerini çağırma, kadınlardan başka kimse kalmadı onlarda."

FİLİSTİNLİ ÇOCUKLARIN DİRENİŞİNİ DE DESTEKLEDİ

Filistinli çocukların bağımsızlık için başlattığı intifada hareketine Kabbânî de şiirleriyle destek verir. Atfâlu'l-Hicâre (Taş Atan Çocuklar) adlı şiiriyle bu çocukların attıkları taşların, dünya kamuoyunun dikkatlerini Filistin meselesine çekmesinden övgüyle şöyle söz eder:

"Dünyayı büyülediler Yoktu ellerinde taştan başka bir şey
Kandiller gibi aydınlattılar ve bir müjdeci gibi geldiler
Direndiler.. patladılar.. ve şehit düştüler…
Biz ise kutup ayıları gibi kaldık
Bedenleri sıcağa karşı korumalı,
Bizim yerimize savaştılar.. ölene değin
Kahvehanelerimizde oturduk.. istiridye salyası gibi…"

KARAMSARLIĞA VE ÜMİTSİZLİĞE KAPILMADI

Nizâr Kabbâni, Filistin davasını konu eden şiirlerinde hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmadı. Her zaman Arap savaşçılarını İsrail'e karşı direnmeye ve savaşmaya teşvik etti. Gençlere seslendi. Filistinlilerin eski topraklarına mutlaka bir gün döneceklerine olan inancını korudu. Kabbânî, 30 Nisan 1998 tarihinde 75 yaşında, bir kalp krizi sonucu Londra'da öldü ve Şam'da toprağa verildi.

FİKRİYAT
Derlenmiştir.
Doç. Dr. Salih Tur,Şarkiyat Mecmuası

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN