Arama

  • Anasayfa
  • Tarih
  • Osmanlı'nın mahzun prensesi: Fazile İbrahim Bernard

Osmanlı'nın mahzun prensesi: Fazile İbrahim Bernard

Bağdat’ta 1958'in Temmuz'unda yaşanan kanlı bir darbe ve sonrasında oluşan bir hikâye bulutu… Darbe eğer gerçekleşmeseydi,  ‘‘kraliçe’’ olarak bir Türk prensesi, Bağdat'ta hüküm sürecekti. İsmi Prenses Fazile, hikâyesi ise oldukça hüzünlü…

Osmanlı’nın mahzun prensesi: Fazile İbrahim Bernard
Yayınlanma Tarihi: 6.12.2017 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 06.12.2017 16:19

Murat Bardakçı'nın bugünkü "Bebek Camii'ndeki cenaze" isimli yazısında yer verdiği önemli tarihi notlar, bizi Prenses Fazile ve Kral II. Faysal'ın hikâyesine götürdü.

Bağdat'ta, 1958'in Temmuz'unda kanlı bir darbe yaşandı. Yazılan çoğu tarihi anekdotta bu ihtilal yapılmamış olsaydı, bugün çok büyük bir ihtimalle ne Saddam'dan, ne Körfez Savaşı'ndan, ne de Amerikan birliklerinin Bağdat'ın kapılarına dayanmasından bahsedilirdi, ifadeleri yer alır. Eğer darbe olmasaydı, Irak'ta bambaşka bir rejim, meşruti bir krallık bulunacak ve Bağdat'ta ''kraliçe'' olarak bir Türk prensesi, Prenses Fazile hüküm sürecekti.

Prenses Fazile Irak'ın son Kralı II. Faysal ile nişanlanmış ve Avrupa'nın önde gelen gazeteleri ile dergileri Irak'ın müstakbel kraliçesini aylar boyunca haber yapmışlardı. Ama kraliçelik hayâl olacak, genç kral Bağdat'ta nikâhtan birkaç hafta önce, 1958 Temmuz'unda meydana gelen darbede katledilecek ve basın on yedi yaşındaki Fazile'den artık "mahzun prenses" diye bahsedecekti.

Haşimi ailesinden Kral II. Faysal, babası Gazi'nin bir kazada ölümü üzerine 4 yaşında tahta çıktı. 1939-1953 yılları arasında henüz reşîd olmadığından krallık yetkileri, kısa kesintiler dışında aynı aileden Abdülilâh tarafından kullanıldı. Tahta geçtiği yıl başlayan II. Dünya Savaşı'nda Irak İngiltere'nin yanında yer aldığı halde hükümet içinde Almanya tarafını tutanlar olduğu için görüş ayrılığı belirdi. Ordu, Kral Faysal'ın vasîsi olan Abdülilâh'ı yurt dışına göndererek onun yetkilerini devraldı ve nâibler meclisini toplayarak Şerîf Şeref'i krala vasî tayin etti.

Bir müddet sonra İngiltere ile yeni bir antlaşma yapılarak eski vasî Abdülilâh tekrar görevine döndü. 1941 yılında Reşîd Ali tarafından başlatılan ihtilâlden sonra Kral Faysal tahsilini tamamlamak üzere İngiltere'ye gönderildi. 1943'te anayasada yapılan bir değişiklikle krala gerektiğinde başbakanı değiştirme yetkisi verildi. 1948'de İngiltere ile Portsmouth Antlaşması imzalandı. 1937'de imzalanan Sâdâbâd Paktı'ndan ayrı olarak Sovyetler'e karşı bölgeyi korumak ve Batı dünyasını desteklemek amacıyla Türkiye'nin de aktif rol aldığı bir savunma hattı oluşturmaya çalışıldı. Faysal bu maksatla Türkiye'yi ziyaret etti ve bunun sonucunda Bağdat'ta 24 Şubat 1955'te iki ülke arasında Bağdat Paktı'nın özünü oluşturan bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşmaya sonradan İran, Pakistan ve İngiltere'nin de katılmasıyla ittifakın tabanı genişledi. 1958 Şubatında Ürdün Kralı Hüseyin b. Tallâl ile müştereken Arap Federasyonu'nu kuran Kral Faysal aynı yılın mayıs ayında bu federasyonun başkanı oldu. Ancak temmuz ayında vuku bulan bir ihtilâl sonucunda öldürüldü.

İhtilâli gerçekleştiren Abdülkerîm Kasım tarafından Batılıların isteklerine fazla boyun eğdiği ileri sürülerek suçlanan Irak'ın üçüncü ve son kralı Faysal ile birlikte, Osmanlı Devleti'ne karşı bağımsızlık hareketine girişen Şerîf Hüseyin'in bağlı olduğu Hâşimî sülâlesi Hicaz ve Suriye'nin ardından Irak'ın idaresinden de çekilmiş oluyordu. II. Faysal'ın komşuları ile kurduğu Bağdat Paktı diğer Arap ülkelerini de harekete geçirmiş, Mısır ve Suriye'nin bir araya gelerek 1958'de Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni kurmalarında rol oynamıştır.

BABASININ İKTİDARDA OLDUĞU DÖNEM

II. Faysal'ın babası Gazi'nin iktidarda olduğu dönemde (1933-1939) iki ülke arasındaki ilişkilerde Avrupa ve genel olarak dünyadaki ekonomik, siyasi, askerî ve kültürel gelimeler, milletlerarası güç dengeleri önemli rol oynadı. Gazinin yönetimi devralmasından Sadabad Paktı'nın kuruluşuna kadar geçen sürede hem Türkiye'de, hem de Irak'ta iç politikada ortaya çıkan sorunlar iki ülke arasındaki gelişmeleri zaman zaman olumlu ya da olumsuz olarak etkilemesine rağmen, ilişkilerin genelinde pek fazla bir etki yaratmadı.

DARBEYE NASIL GELİNDİ?

Amerikan birliklerini Bağdat'ın kapılarına kadar getiren macera, Türkiye ile Irak'ın arasının iyi olduğu günlerde, 1957 yazında, Irak Başbakanı Nuri Said Paşa'nın bir gün, son padişah Sultan Vahdeddin ile son Halife Abdülmecid Efendi'nin o sırada İstanbul'da bulunan torunu Neslişah Sultan'ı ziyaretiyle başladı.

Paşa, söze Irak'tan halkın çoğunluğunun Şii ama kraliyet ailesinin Sünni olduğunu anlatarak başladı. Sünni bir hanedanın Şiiler üzerinde otorite sağlamasının güçlüklerinden bahsetti. Bekâr olan kralın önde gelen Müslüman bir aileye mensup bir kızla evlenmesi, mesela bir halife torunuyla dünya evine girmesi halinde gücünün daha da artacağını söyledi. Sonra, gelin adayı olarak Neslişah Sultan'ın kız kardeşi Hanzade Sultan'ın kızı Prenses Fazile'yi düşündüklerini nakletti ve Sultan'dan bu talebi Prenses Fazile'nin annesiyle babasına iletmesini rica etti.

DERGİLERİN BİRİNCİ SAYFALARINDAN EKSİK OLMUYORDU

Prenses Fazile anne tarafından Osmanlı, baba tarafından da Mısır hanedanına mensuptu, büyük dedesi son Halife Abdülmecid Efendi idi ve dolayısıyla Iraklılar müstakbel kraliçeleri konusunda siyasi bakımdan son derece uygun bir seçim yapmışlardı.

Prens Mehmed Ali İbrahim ile eşi Hanzade Sultan, teklifi kabul ettiler. Kararlarından Bağdat'ı haberdar etmelerinden sonra hazırlıklara başlandı ve genç kral ile küçük prensesin nişanları, 1957 Eylül'ünde resmen ilan edildi. Kral, maiyetiyle arada bir İstanbul'a geliyor, çiftin beraberce çekilmiş resimleri hem Türk hem de Avrupa gazeteleriyle dergilerinin birinci sayfalarından eksik olmuyordu.

Prenses, ailesiyle beraber birkaç haftalığına Bağdat'a gitti, sonra Londra'daki okuluna döndü, nikâh zamanını beklemeye başladı ve inanılmayacak kadar acı olan haberi, 14 Temmuz günü okulunun müdiresinden işitti: Irak'ta darbe olmuştu ve genç Kral'ın akıbeti bilinmiyordu.

O günün sabahı, Yeşilköy Havaalanı'nda da hummalı bir protokol hazırlığı vardı. Irak'ın genç kralı Faysal İstanbul'a gelecekti ve zamanın Başbakanı Adnan Menderes ile mülki erkân, kralı karşılamak için havaalanındaydılar.

O sırada alınan bir haber, herkesi şaşkına çevirdi. Bağdat'ta askeri bir darbe olmuştu... Karşılamaya gelenler şehre dönerlerken alana serilen kırmızı halılar çoktan kaldırılmıştı. Bağdat'ta olup bitenlerin ayrıntıları ancak birkaç gün sonra öğrenilebildi... Darbeciler kralın amcası ve Irak'ın güçlü adamı Prens Abdülillah'ı, Başbakan Nuri Said Paşa'yı ve kraliyet ailesinin neredeyse tamamını yataklarında öldürmüşlerdi.

Kral ise ağır yaralı halde hastaneye götürülmüş ama darbeciler "Hayata döndüğü takdirde hepimizi kurşuna dizdirir" diyerek doktorların müdahalesine izin vermemişlerdi.

Bir rivayete göre Kral II. Faysal ağır yaralı halde iken, "Irak bir daha gün yüzü görmesin" demiştir, bu günlerden sonra Irak daha da ağır darbeler yaşamıştır.

SUAD HAYRİ ÜRGÜPLÜ 'NÜN OĞLUYLA EVLENDİ

Prenses daha sonra eski başbakanlardan Suad Hayri Ürgüplü 'nün oğluyla evlendi. Gazeteler, Hayri Ürgüplü ile Prenses Fazile'nin nikâhını birinci sayfadan verdiler. Muhabirler nikâhı ve o geceki daveti fotoğraflayabilmek için hayli uğraşmışlardı ama bu işi genç bir fotoğrafçı yapabildi: İleriki senelerde kuracağı Sipa Press'i dünyanın ilk üç fotoğraf ajansı hâline getirecek olan Gökşin Sipahioğlu...

Ürgüplü çiftinin iki oğlu oldu ama dillere destan evlilikleri yürümedi; Hayri Bey ile Prenses Fazile ayrıldılar, hayatlarını kendi yollarında devam ettirdiler ve her ikisi de tekrar evlendi... Hayri Ürgüplü uzun seneler Brüksel'de yaşadı, TÜSİAD'ın, TOBB'un, TİSK'in ve İktisadî Kalkınma Vakfı'nın Brüksel temsilciliğini yaptı; Prenses Fazile de Paris'te kalmayı tercih etti.

Derlenmiştir.
TDV İslamansiklopedisi, Mustafa L. Bilge

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN