Arama

  • Anasayfa
  • Tarih
  • Milli Mücadele günlerinde İttihad-ı İslâm: Sebîlürreşad

Milli Mücadele günlerinde İttihad-ı İslâm: Sebîlürreşad

Sebîlürreşad, ilk günden itibaren İttihad-ı İslâm düşüncesinin savunucusu ve milli mücadelenin destekçisi olmuştu. Mehmet Akif'in çeşitli illerde, camilerde vaaz olarak yaptığı konuşmaları Eşref Edib tarafından Sebîlürreşad dergisinde yayımlanarak; halkın manevi duyguları coşturulmakta, askerlerin ihtiyacı olan moral sağlanmaktaydı. Sebîlürreşad, 98 yıl önce bugün Kastamonu’da çıkarılmaya başlandı.

Milli Mücadele günlerinde İttihad-ı İslâm: Sebîlürreşad
Yayınlanma Tarihi: 28.11.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 28.11.2018 13:19

1908'de Sırat-ı Müstakim adıyla Mehmet Âkif Bey ve Eşref Edip'in yayına başlattığı mecmua, Sebîlürreşad adıyla yayınına devam etmiş, 1966 yılında da kapanmıştı. 1908 yılında Eşref Edip ile Mehmet Akif Ersoy'un kuruculuğunu yaptığı Sebîlürreşad Mecmuası İslamcılık fikriyatını yaymak için çıkarıldı ve milli mücadele yıllarında öncü bir rol oynadı.

Sırat-ı Müstakim, Ebu'l-Ula Zeyne'l-Abidin (1881-1957) ve H. Eşref Edib Fergan (1882-1971) tarafından 11 Temmuz 1324/1908'de kuruldu. 42. sayıya kadar derginin tesis tarihi bu şekilde belirtilmiş iken 43. sayıdan itibaren ll. Meşrutiyet'in ilan tarihi olan 10 Temmuz 1908'de, mecmuanın kuruluş tarihi olarak değiştirilmiştir. Derginin ilk sayısı da 14 Ağustos Perşembe 1324/1908 tarihinde yayınlanmıştır. Eşref Edib, 50 yıl sonra o günlerden şöyle bahseder:

"İlk çıktığı günlerin heyecanını hiç unutmuyorum. Yıllarca hasretini çektiğimiz Hürriyet güneşi doğar doğmaz matbaalara koştuk. Sırat-i Müstakim unvaniyle ilk nüshamız çıkınca Babıali altüst oldu. Müvezzilerin 'Sırat-ı Müstakim, Sırat-ı Müstakim' avâzeleri caddeleri kapladı. 24 saat sürmedi, on binlerce nüshası yağma oldu. Tekrar bastık, yine bitti. Arkasından ikinci nüshası yetişti. Memleketin her tarafından telgraflar yağmaya başladı. Matbaalar gece gündüz çalıştığı halde yetiştiremez oldular. Az zamanda İşkodra'dan Bağdad'a ve Yemen' e kadar bütün memleket Sırat-i Müstakim doldu ve bütün İslam dünyasına taşmağa başladı. Büyük âlimlerin, kudretli üstadların kıymetli eserleriyle Sırat-i Müstakim en birinci mecmua halini aldı. Hele Akif'in şiirleri bütün gönüllere öyle heyecan verdi ki... "
(Eşref Edib, 1958)"


SIRAT-I MÜSTAKİM'DEN SEBÎLÜRREŞÂD'A

Dergi, 23 Şubat 1327 (8 Mart 1912) tarihinde, 183. sayıdan itibaren yeni ismiyle çıkar. Ebu'I-Ula'nın dergiden ayrılmasından sonra Eşref Edib, Mehmet Akif, Prens Said Halim Paşa'nın Heybeliada'daki Selamlık Köşkü'nde görüşür. O görüşme sırasında derginin ismini değiştirmeye karar verirler. Yeni ismin nasıl verildiğini Eşref Edib şöyle anlatır:

"Abbas Paşa, bir teklifte bulundular: Kur'an'dan bir sahife açalım, ne isim çıkarsa oradan alalım. Muvafık dedik. Harem dairesinden bir Mushaf-ı Şerif getirildi. Besmele ile bizzat bir sahife açtılar. "İttebiûni ehdikum sebilerreşad" ayet-i kerimesi çıktı. Hah dedik. "Sebilürreşad" ismi pek münasip. Hem de Sırat-ı Müstakim manasına. Hemen karar verdik. Fakat Tahirü'l-Mevlevi, bizden evvel bu ismin imtiyazını almış. Ona müracaat ettik. Memnuniyetle bize devretti. Sırat-ı Müstakim bu suretle Sebilürreşad oldu. Kaldığımız yerden bu isimle Akif Bey'le beraber neşriyata devam ettik."
(Eşref Edib, 1957).

​Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad, İslam âleminin içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtulması ve yükselmesi için çalışmayı en mukaddes bir görev telakki etti. İslam ülkelerinin toplumsal hayatlarını yakından tanımak, onların birbirleriyle tanışmalarına vesile olmak, derginin amaçlarından biriydi. Dergi bu yayın hedefinin gerçekleştirilmesi için birtakım fedakârlıkların yapılmasını elbirliğiyle çalışılmasını, bu bağlamda okuyucu sayısının artırılması gerektiğini bir beyanname ile kitleye duyurdu. Bu duyuru üzerine dergiye iltifat ve rağbetler arttı.

1919 ila 1923 yılları arası Türkiye Cumhuriyeti tarihinde milli mücadele yıllarıydı. Bu dönemde kâğıt bulmak oldukça zor ve sürekli bir sansür söz konusuydu. Bu sebeple mecmualar çoğu kez yayınlanamadı ya da bazı sayfaları sansür dolayısı ile boş çıkarıldı. Milli mücadele yıllarında çoğu İstanbul merkezli olan milli mücadelenin destekçisi mecmuaların en önemlileri; "Tasvir-i Efkâr", "Vakit", "İkdam", "İfham", "İleri", "Yeni Gün", "Akşam", ve "Sebîlürreşâd" idi.

Sebîlürreşâd; yayın hayatında iki dönem de çıkmıştır denilebilir. Birinci dönemi kuruluşundan sonraki 641. sayıya kadar olan dönemdir. Bu sayı sonrasında Takrir-İ Sükûn yasası yürürlüğe girmiş ve Şeyh Said isyanı bahane gösterilerek dergi 1925 yılında kapatılmıştır. Derginin ikinci dönemi ise 1948-1966 yılları arasını kapsar. Bu dönem de dergiyi Eşref Edib çoğu zaman tek başına çıkarmak zorunda kalır. 1908 yılında Eşref Edip ile Mehmet Akif Ersoy'un kuruculuğunu yaptığı Sebîlürreşâd Mecmuası 1966 yılında kapanmıştı.

Birinci dönem Sebîlürreşâd'ın muharrir kadrosuna baktığımızda karşımıza çıkan en önemli isimler; Mehmet Akif, İzmirli İsmail Hakkı, Said Nursi, Said halim Paşa, Babanzade Ahmed Naim, İsmail Fenni ve Eşref Edib. İkinci dönem Sebîlürreşâd'da ise; başta Eşref Edip olmak üzere, Ahmet Kamil Miras, Hasan Basri Çantay, Ömer Rıza Doğrul, Ömer Nasuhi Bilmen, Ali Fuat Başgil, Yusuf Ziya Çağlı ve Yusuf Ziya Kösemen isimlerini görürüz. Ayrıca Peyami Safa ve Nurettin Topçu'nun da makalelerine bazı sayılarda yer verilmiştir.

Anadolu'da milli mücadele hareketi büyüyüp, İstanbul'da da milli mücadele taraftarı basına sansürler artınca, Sebîlürreşâd da Kastamonu'ya taşınır ve yayınlarını burada sürdürür. Daha sonra Ankara ve Kayseri'de de çıkan dergi 1923'te yeniden İstanbul'da çıkmaya başlar. Dergide yayınlanan yazılar; tefsir, hadis açıklamaları, sosyal olaylara karşı İslâmî bakışlar, fıkıh ve fetva, şiir, edebiyat, tarih, felsefe, mektup gibi konuları içerir.


İkinci dönem Sebîlürreşâd'da ise, ülkenin gidişatı ile alakalı olarak, siyasi yazılar daha bir ağırlık taşımaktadır. Dönemin siyasi partileri ki başta CHP olmak üzere, yanlış bir şey yaptıklarında dergi, partiyi ya da şahısları eleştirmekten geri durmaz. En hassas olduğu konu ise bu dönemde İslam'a karşı yazılan ya da yapılan karşı tavırlar olur.

Sebîlürreşâd dergisini görmek, dokunmak ya da satın almak isteyenler, kütüphaneler harici Taksim'de ki sahaflarda da dergiye ulaşabilir.

SEBÎLÜRREŞÂD'IN DÜŞÜNCE DÜNYASI

Bütün Osmanlı coğrafyasında karşılaştığı teveccüh çerçevesinde Eşref Edib ile beraber Mehmed Âkif'in ve yol arkadaşlarının düşüncelerini ele aldı. Temelde, İslâmcılık/İttihad-ı İslâm akımını benimseyen bu dergide, siyasî, sosyal ve dinî mahiyetli birçok konu hakkında yazılar yazıldı; Batı sömürgeciliği ve saldırıların karşısında durdu. Bu doğrultuda sizlere, Sebîlürreşâd'ın düşünce dünyasına yönelik dergide yayımlanan makalelerden birkaç kesit sunuyoruz:

Mehmed Akif, insan için çalışmanın, faaliyet içinde bulunmanın gerekli oluşunu fıtrata dayandırmıştır. Dünyadaki her varlığın sürekli bir faaliyette bulunduğu ve değişim halinde olduğunu çeşitli örneklerle anlatmış ve okuyucuya şöyle seslenmiştir:

"Şimdi, madem ki yer çalışıyor; gök çalışıyor; yerleri, gökleri yaratan Allah azîmuşşân, O Fa'âlun limâ yürîd olan Allah azîmuşşân yaratmaktan bir an fâriğ olmuyor; sen nasıl âtıl bâtıl oturuyor da hayat umuyorsun? İşte bütün kainatı gördün: Hiçbir yerde, hiçbir zerrede sükûn var mı, atalet var mı? Öyle ise sana emeksizce yaşamak, çalışmaksızın nâil-i meram olmak hakkını, böyle bir ümidi kim veriyor? Müslümanlık galiba? Belki. Öyle ya, Müslümanlar Allah'ın sevgili kullarıdır! İyi ama görüyorsun ki bu alemde, bu alem-i fıtrat'ta, bu alem-i tabiat'ta hiç sükûn yok. Müslümanlık ise fıtratın dinidir. Belki fıtratın kendisidir…"

Mehmed Akif, "İkinci Meviza", Sebîlürreşâd, II-IX/49-231, s. 390, 7 R. Evvel 331/31 K. Sânî 328.


Dergide yer alan yazılarda kuvvet konusunu sadece harp aletleri ile sınırlandırmamış; aksine en gelişmiş harp aletlerinin icat ve üretimini sağlayacak bütün unsurları da konuya dâhil etmişlerdir. Düşmanın sahip olduğu her alete, kendilerinin de sahip olması gerektiğini ve bundan da öte böyle bir modern savaş organizasyonunun altyapısına sahip olunması gerektiğini söylemişlerdir. Ahmed Naim, bu konuyu sadece savaş aletleri ile sınırlandırmamış, modern dünyaya uyum sağlamak için gerekli gelişmeleri de desteklemiştir.

" 'Kuvvet' mefhumuna –artık hepimiz biliyoruz ki- yalnız top, tüfenk, dretnot değil asr-ı hâzırda bunların mâyetevekkafu aleyhi olan ulûm ve fünûn ve sanayi de, ziraat, ticaret ve hatta şecaat ve himmet de dâhildir. Bunların hepsini tedarik furûz-i kifayedendir. Bütün Ümmet-i Muhammediye bu husûsâtın kâffesinde ecânibe arz-ı iftikar zilletinden tahlis-i giribân etmedikçe cümleten âsimdirler."

Ahmed Naim, "İslamiyet", Sebîlürreşâd, XI/284, s. 373, 23 R. Evvel 332/6 Şubat 329.

Reşid Rıza dinde birliğin tevhid akidesinin gereği olduğunu ifade etmiş, din konusunda ihtilafa düşmenin dinin özüne aykırı oluşunu şu sözlerle açıklamıştı:

"Din-i İslam'ın yegâne maksadı beşeriyetin saadet ü selameti kendisinde mündemiç olan tevhid idi. Bunun içindir ki İslam'ın kitabı olan Kur'an, insanları dinde –ümem-i sâlifenin cemiyetlerini mahv u perişan ederek onları sonra gelenlere mesel ve ibret kılan- ihtilaf ve tefrikaya düşmekten pek şiddetli bir surette nehyediyordu. Bu makalenin baş tarafındaki ayet-i kerîme'ye ['Şere'a lekum mine'd-dîn…', Şura 42/13] elbette dikkat edilmiştir; görülüyor ki enbiyaların cümlesinin lisanıyla gönderilen din-i ilahî bir olup onda ihtilaf ve tefrika caiz olmadığını ayet-i kerîme pek kat'î bir surette tasrih etmektedir."

Reşid Rıza, "Akâid", trc. Aksekili, Sebîlürreşâd, X/241, s. 108, 18 C. Ulâ 331/11 Nisan 329.


"Hayât-ı uzviye ve hayat-ı ictimâiyede tamamıyla cârî olan ıstıfâ-yı tabiî ve bekâ-yı elyak kanunu bize gösteriyor ki: kâinatta her ferd, şahsını, nevini muhafaza için çalışır, her ferdin böyle çalışmasından rekabet, bu rekabetten de mübareze-i hayat husule gelir; mübareze-i hayat neticesinde kavî hâkim olur, zaîf mağlub ve mahkum olur. Kavîler kalır, zaîfler ortadan kalkar. Binaenaleyh mevcûdâttan tabiati mahallin îcabına elyak olanlar bekâ bulurlar, diğerleri mahvolurlar. O halde kavinin zaîfi yutmaya çalışmasına itiraz etmek, doğru değildir; kanûn-i tabiata karşı gelmektir. Müslümanlar adam olsunlar da kendilerini yutturmasınlar…"

Aksekili, "Müslümanların uğradıkları felaketler kendi nefislerindendir", Sebîlürreşâd, XI/282, s. 339, 9 R. Evvel 332/23 K. Sânî 329.

Mehmed Akif, İslam'ın geçmişinden daha parlak bir geleceği olduğuna inanarak ona göre çalışmak gerektiğini ifade eder ve Müslümanlardaki ümitsizlik halini ortadan kaldırmak amacıyla Hicr suresinin 9'uncu ayetine atıfta bulunur. O, İslâm'ın ve Müslümanların geleceklerinin teminat altına alındığını bu ayetle temellendirerek şöyle der:

"Görüyorsunuz ki: Allah zü'l celal Kur'an'ın ebediyetini en kavî tekidlerle va'd buyuruyor. Va'd-i ilahî'de hulf tasavvuru kâbil midir? Pek a'la! Kur'an'ı muhafaza İslam'ı, İslam'ı muhafaza ise Müslümanları muhafaza demek değil midir? Müslümanların yokluğunu tasavvur edersek Kur'an'ın yeryüzünde yaşamasına imkan düşünebilir miyiz? O halde bu kadar ye's, bu kadar fütur neden icap ediyor?"

Mehmed Akif, "Tefsir-i Şerif", Sebîlürreşâd, X/257, s. 365, 11 Ramazan 331/1 Ağustos 329.

İlim ve dinin birbiriyle barışık olarak hareket ettiği görüşü dergide şu sözlerle belirtilir:

"İlim ile dîn-i sahih daima barışık gider. Çünkü her ikisi de hakikattir. İki hakikatin ise teâruzuna imkan yoktur. Aklî esaslara hiç de dokunmaksızın vahye, mucizeye gitmenin tarîkını, imkanını dinimiz bize gösteriyor ve faraziye devresini geçmiş, tahakkuk etmiş ilmî esasların kâffesini iman ile telîf ettiği gibi vazife ve mesuliyet, sa'y u amel esaslarını da kadere iman ile pek güzel telif ediyor."

Ahmed Naim, "Ahlak", Sebîlürreşâd, II-IX/ 48-230, s. 381, 29 Safer 331/24 K. Sânî 328.


Sebeplere sarılmak, üzerine düşen vazifeyi yapmak fikri, yanlış kader anlayışının eleştirisinde ve aktif Müslüman imajının oluşturulmasında sürekli vurgulanan bir husustur:

"Dindaşlarım ne vakte kadar ellerini birbiri üzerine koyup her işlerini kaza ve kadere havale edecekler? Kaza ve kaderi takdir buyuran Allahu azze ve celle kendini Müsebbibü'l esbâb buyurmuş. Her şey sebeple yapılıyor. Esbab ve vesâilden el çekerek her işlerimizin âsumanda yapılıp Cebrâil-i Emîn eliyle bize gelmesine itikad etmek ahmakâne bir fikirdir. Peygamber-i Ekrem Fahr-i Kainat Efendimiz vesâit ve vesâile teşebbüs ederdi."

Hacı Mirza Muhammed Rahim, "Müslümanları Hazırlayalım", Sebîlürreşâd, XII/310, s. 410, 25 Şevval 332/4 Eylül 330.

Derlenmiştir.

Adem Efe, "Uzun Soluklu İslamcı Bir Dergi: Sebîlürreşâd", Marife dergisi, Yıl: 8, Sayı: 2, Güz 2008.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN