Arama

  • Anasayfa
  • Tarih
  • Yeni müfredatla Müslüman dâhiyi tanımayan bir nesil olmayacak

Yeni müfredatla Müslüman dâhiyi tanımayan bir nesil olmayacak

“Aletlerin en faydalısı kalemdir. Bir şişe mürekkep bir külçe altından hayırlıdır”  şeklindeki sözüyle bilgiye verdiği önemi ve değeri anlatan, İran’dan Batı’ya yayılan, tıp alanından felsefeye kadar bilgi arayışında olan, 57 yıllık yaşam öyküsüne sığdırdığı sayısız bilimsel çalışma ve esere imza atan İbn-i Sina, okulların yeni müfredatında da yerini aldı.

Yeni müfredatla Müslüman dâhiyi tanımayan bir nesil olmayacak
Yayınlanma Tarihi: 13.9.2017 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 13.09.2017 18:13

İslam dünyasının bilim insanları denildiğinde akla ilk gelen isimlerden olan İbn-i Sina'nın hayatı, biyoloji, kimya, fizik, coğrafya gibi ders kitaplarına girdi. İlkokul 1. Sınıf Türkçe ders kitabında ise çocukluğu çizgi hikâye ile anlatılacak.

İBN-İ SİNA ÇIĞIRINI İZLEMEK

İbn-i Sina'nın Aristo mantığı ile tabiat bilimi ve felsefesi, Batlamyus astronomisi, Galen tıbbı, Öklid geometrisinden oluşan toplu kâinat tasvirinin Ortaçağ'daki mükemmel sentezini ifade eden bilim ve düşüncesi Doğu'da ve Batı'da büyük bir ilgi ve hayranlık uyandırdı. Daha sonra İslâm dünyasında kendini İbn-i Sina'cı şeklinde tanımlayan veya karşıtlarının İbn-i Sina'cı olarak takdim ettiği belli bir fikir akımına rastlanmazsa da "hükemâ" veya "felâsife" diye nitelenen önemli bir grubun genellikle Kindî, Fârâbî ve İbn-i Sina çığırını izlediği görülür.

Hemen hemen her dönemde İbn-i Sina'nın fikirleri doğrultusunda düşünce geliştiren, zaman zaman onun fikirlerini benimseyen, bazen de ona karşı çıkan, fakat karşı çıkarken bile birçok noktada onun tesiri altında kalan önemli bir düşünürler grubu var oldu. Ayrıca onun İslâm dünyasındaki etkileri yalnız Ortaçağ boyunca devam etmekle kalmadı, çeşitli değişikliklere uğrayarak günümüze kadar geldi.

İSLÂM DÜNYASINI ANLAMAYA VESİLE OLDU

Batılıların Avicenna olarak bildikleri İbn-i Sina, miladi takvime göre 980 yılında doğdu ve miladi 1037 yılında vefat etti. Yaşadığı dönem boyunca tüm dünyanın etkisinde kaldığı İbn-i Sina'nın eserleri Avrupa'da ders olarak okutuldu. Filozof ve aynı zamanda da tıp bilgini olan İbn-i Sina, bu çok yönlü özelliği ve zekâsıyla Avrupa bilim tarihinde önemli yere sahip oldu; fakat İbn-i Sina sadece tıp bilgisi ile ün kazanmadı. Matematik, fizik, kimya, jeoloji, felsefe, şiir ve müzik alanlarında da önemli çalışmalara imza attı.

İbn-i Sina'nın fikirleri hem İslâm hem de Batı düşüncesini doğrudan etkilediği için eserleri birçok araştırmaya konu oldu. 19'uncu yüzyılın ortalarından itibaren şekillenen şarkiyatçılıkla birlikte bir düşünce kaynağı olmaktan çok İslâm dünyasını anlamak için bir vesile, ilim ve fikir tarihinin bir konusu olarak görülür. Filozofla ilgili yazıların önemli bir kısmını onun eserleri hakkındaki çalışmalar teşkil eder.

HAYATI KİTAPLAR ARASINDA GEÇTİ

Başarılı bir doktor olan İbn-i Sina, "Kuşyar" isimli bir doktorun yanında ve okuduğu tıp kitapları sayesinde kendini geliştirdi, 18 yaşına geldiğinde de klasik tıp alanında yükselmeyi başardı. Samani hanedanından Nuh ibni Mansur'u tedavi etmesiyle saray kütüphanesini kullanma hakkını elde eden İbn-i Sina, bilgi alanında kendini daha da ileri seviyeye taşıdı.

Tıp ve felsefe konularında iki yüz adet eseri olan İbn-i Sina'nın "Tıbbın Kanunu" (El-Kanun Fi't-Tıb) adlı eseri tüm batılı üniversitelerde tıp alanında temel eser olarak okutuldu. Bu eser Paris Tıp Fakültesi kütüphanesinde 9 ana kitabın en başında yer alır. Beş kitaptan oluşan bu ansiklopedik eserin birinci kitabı, anatomi ve koruyucu hekimlik, ikinci kitabı basit ilaçlar, üçüncü kitabı patoloji, dördüncü kitabı ilaçlarla ve cerrahi yöntemlerle tedavi ve beşinci kitabı ise çeşitli ilaç terkipleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler verir.

MODERNLİK VE AYDINLANMA BAĞLANTISI

İbn-i Sina'nın görüşlerinin modernlik ve aydınlanma bağlantısı henüz incelenmemiş olmakla beraber bu hususta dolaylı bilgilere rastlanır. Meselâ İbn-i Sina'nın adından hiç söz etmese de Descartes'ın "cogito"su İbn-i Sina'nın "uçan adam" istiaresini çağrıştırır. (Goichon, s. 96)

Varlıkta iyiliğin esas, kötülüğün ârızî olduğunu belirten İbn-i Sina ile Leibnitz'in optimizmi arasında da benzerlikler görülür (Karlığa, Uluslararası İbn-i Sina Sempozyumu, s. 438). Spinoza'nın din-felsefe ilişkisi, peygamberlik konusundaki görüşleriyle, İbn-i Sina'nın görüşlerinde de yer yer benzerlikler görülür. Her ne kadar Spinoza eserlerinde ondan söz etmezse de bu fikirlerin Latin ve Yahudi filozofları aracılığıyla ona ulaşmış olması mümkün.

DOĞU'DA VE BATI'DA İBN-İ SİNA İMAJI

Doğu'da ve Batı'da oluşan İbn-i Sina imajı ile filozof bazen bir masal kahramanı prens, bazen destanlara konu olan bilge ve ermiş kişi, bazen de taşı toprağı altına çeviren bir büyücü, bir simyacı olarak tanıtılır. İbn-i Sina'yı Bythinie kralı, Sevilla prensi diye tanıtanlar olduğu gibi Moritanyalı bir siyahî Arap, Fars veya Türk asıllı olarak gösterenler, hatta İspanyol ve Hıristiyan yapanlar bile çıkmış; kendisinden 600 yıl önce yaşayan Saint Augustin ile mektuplaştığını söyleyenler ve Lokman Hekim'le özdeşleştirenler dahi olmuş.

İran ve Türk edebiyatında da İbn Sina'nın efsanevî kişiliğini anlatan uzun masallar ve destanlar mevcut. Bunlar arasında, XVI. yüzyılda Derviş Hasan Mehdî tarafından kaleme alınan fakat günümüze ulaşamayan "İbn Sina Kıssaları" adlı kitap yer alır.

DÜŞÜNCELERİ NEDENİYLE ELEŞTİRİLDİ

İbn-i Sina'nın özellikle çeşitli eleştiri süzgeçlerinden geçirilmiş olan fikirleri, Sünnî dünyasındaki sûfî ve irfanî gelenek için de önemli bir kaynak oluşturur. Nitekim Muhyiddin İbnü'l-Arabî ve Sadreddin Konevî tarafından savunulan vahdet-i vücûdcu teosofi, onun varlık fikrinden hareket ederek yeni bir anlayış geliştirmeye çalışır.

Sadece tıp alanıyla sınırlı kalmayan filozof İbn-i Sina, felsefeyle de ciddi anlamda ilgilenir ve dünyanın ebedi olduğunu, ölümden sonra insanların tekrar dirileceğini reddeden düşünceleri nedeniyle eleştirilir. Gazali, bu konudaki eleştirisini sert bir şekilde dile getirir. Düşünceleri nedeniyle ülkesini terk etmek durumunda kalan, tutuklanarak zindana atılan ve bu dönemde de çalışmalarını sürdüren İbn-i Sina şu dizelerle iğnelemelerde bulunur:

"Gördüm ki İbn-i Sina hükmedenlerce aldatılmış
ve en beter ölümlere terk edilmiş zindanda,
Eseri Şifa kavuşturamadı sağlığına,
Necat dahi kurtuluşu sağlayamadı ona."

Şifa (iyileşme) ve Necat (kurtuluş) onun önemli eserleri…

GAZALİ ETKİSİNİ AZALTMAK İSTEDİ

İbn-i Sina'nın fikirlerinin onuncu yüzyıl boyunca İslâm dünyasının her tarafında etkili oldu. Gazali bu etkiyi azaltmak için önce felsefe öğrenmeye çalıştı, bu amaçla Fârâbî ve İbn-i Sina'nın görüşlerini inceleyerek Maķāśıdü'l-felâsife'sini, ardından bunların fikirlerini çürütmek için Tehâfütü'l-felâsife'yi kaleme aldı. Burada Gazali, Aristo felsefesinin İbn-i Sina tarafından sistemleştirilip bölümlenmiş olan ana disiplinlerini birer birer ele alarak değerlendirdi ve bunların İslâm dini ve düşüncesi bakımından konumunu belirlemeye çalıştı. Ancak Gazali, İbn-i Sina'nın görüşlerini çürütmeyi amaçlarken büyük çapta onun etkisi altında kaldı.

LATİN DÜŞÜNÜRLERİNE YOL GÖSTERİCİ OLDU

İbn-i Sina'nın fikirleri, 13'üncü yüzyılın başlarından itibaren görülmeye başlandığı Batı dünyasında bütün Ortaçağ boyunca pek çok Latin düşünürü için yol gösterici oldu. İbn-i Sina'nın Batı dünyasına etkilerini inceleyen Ortaçağ felsefesi uzmanı Etienne Gilson, çok yüksek bir kültür birleşiminin örneğini veren Arap (İslâm) felsefesini, bilhassa İbn-i Sina ve İbn Rüşd'ü hesaba katmadan bir Hıristiyan ilâhiyat tarihi yazılamayacağını belirtir.

Başlangıçta Latinler, İbn Sina'nın eserlerinin Aristo felsefesinin bir yorumu olduğunu sanıyorlardı. Çünkü bunlar Aristo'nun eserlerinden önce Latince'ye çevrilmişti. Ancak daha sonra böyle olmadığının farkına vardılar. 13'üncü yüzyılda Augustinciler, İbn-i Sina'nın görüşlerini kendilerine daha yakın bulmuşlar ve onunla Saint Augustin'in aydınlanma ve feyiz doktrini arasında irtibat kurmaya çalışmışlardı.

İBN-İ SİNA'CI AUGUSTİNCİLİK AKIMI

Yüzyılın sonlarına doğru bu akım Augustinizm içinde büyük bir gelişme gösterdi, böylece ilk defa Etienne Gilson'un ortaya attığı "İbn-i Sina'cı Augustincilik" akımı ortaya çıktı. Ancak bu akımın temsilcileri, kendilerini doğrudan İbn-i Sina'cı olarak tanıtmaktan çekindikleri için İbn-i Sina'nın görüşlerini Augustin'in görüşleriyle birleştirerek ifade ediyorlardı.

İslâm filozoflarından en çok İbn-i Sina'nın görüşlerini kendisine yakın bulan ve Augustinci İbn-i Sinacılık hareketinin ortaya çıkmasına öncülük eden Albertus Magnus, İbn-i Sina gibi sudûr teorisini kabul eder, yaratmanın bir defada olduğunu savunur.

"AKSAM EL-ULUM" ADLI ESERİ VE FELSEFE

El- Farabi'nin el yazmalarını okuyarak felsefe alanında kendini geliştirmeye başlayan İbn-i Sina, El-Farabi'nin Aristotelesçi fikirlerini Yeni Platoncu öğretilerle birleştirmeye çalışsa da tam olarak bir bütünlük kuramaz. Ona göre bilgi üç aşamadan oluşur: Temel bilim, Doğa bilimleri bilgisi, Felsefe incelemeleri.

El-Kindi, El- Farabi ve İbn-i Rüşd ile birlikte dört Aristotelesçi İslam filozofu arasında yer alan İbn-i Sina "Aksam el-ulum" adlı eserinde felsefeyi şöyle tanımlar;

"Felsefe spekülatif bir sanattır, insan buradan tüm varoluşunu belirleyen ve eylemlerini yönlendiren şeyleri özümseyerek yararlanır, böylelikle ruhu inceler ve yetkinleşir, bilgisi artarak izan ve feraset sahibi olur, mevcut dünyaya benzer hale gelir ama insani yetilere uygun olarak başka bir dünyadaki en büyük mutluluk için kendini hazırlar."

RUH HEKİMİ OLARAK DA ÇALIŞMALAR YAPTI

Tıbbın Kanunu adlı eserinde, tümörün nasıl temizleneceği, ameliyat esnasında narkoz etkisi yaratacak bitkiler, şeker hastalığı ve tedavisi ve benzeri konular da yer alır. 700 küsur ilacın bulunduğu eser 19'uncu yüzyıla kadar tıp okullarında el kitabı olarak kullanıldı.

İbn-i Sina ruh hekimi olarak da çalışmalar yaptı. Tıp alanında yazdığı diğer önemli eseri; Kalp İlaçları Risalesi'dir. Bu eser kalp hastalıkları ile ilgili yazılmış, eczacılığa da yer veren monografik bir eserdir. Ona göre insanı oluşturan iki unsur var: Ruh ve Beden. Bu iki unsurun kendilerine özgü hastalıkları da vardır. Örnek olarak "melankoli" ruha dair incelenmesi gereken bir konudur ve İbn-i Sina buna dair değerlendirmelerde bulunur.

MİKROSKOBUN OLMADIĞI ÇAĞDA İLGİNÇ BİR NOT

Tıp araştırmalarının yanı sıra tıpta deontolojinin önemini vurgulayan ilk bilim adamı olan İbn-i Sina'nın eserlerinde geçen "Her hastalığı yapan bir kurttur. Yazık ki onu görecek elimizde âlet yoktur" (Mikroskop) sözü ile bulaşıcı hastalıklara gözle görülmeyen yaratıkların sebep olduğunu belirtmesi mikroskobun olmadığı çağda ilginç bir not niteliği taşır.

DÖNÜŞÜM KURAMINI ARAŞTIRDI

İbn-i Sina tıp bilgisi sayesinde ün kazanmış olsa da matematik, fizik, kimya, jeoloji, felsefe, şiir ve müzik alanlarında da önemli çalışmalara imza attı. Matematiksel terimlerin tanımları ve astronomi alanında duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla da ilgilendi. Astroloji ve simyaya itibar etmeyen İbn-i Sina, Dönüşüm Kuramı'nın doğru olup olmadığını deneylerle araştırdı ve doğru olmadığı sonucuna ulaştı. İbn-i Sina'ya göre, her element sadece kendisine özgü niteliklere sahiptir ve dolayısıyla daha değersiz metallerden; altın ve gümüş gibi daha değerli metallerin elde edilmesi mümkün değildir.

ARİSTOTELES'İN HAREKET ANLAYIŞINI ELEŞTİRDİ

Fizik alanında optik ve dinamik konularına ilgi duyan İbn-i Sina, "hareket" konusuyla ilgili "Kasr-i Meyl" (hareket etme isteği) kavramını ortaya koyar. Ona göre bir cisim, engelleyici bir unsur olmaması durumunda sürekli hareket edebilir. Kasr-i Meyl, cismin hızı ve hareket hızıyla doğru orantılıdır. Kasr-i Meyl kavramı Batı'da "İmpetus" adıyla bilinir.

Aristoteles'in hareket anlayışını eleştiren İbn-i Sina, Aristoteles'in haklı olabilmesi için havanın şiddetinin rüzgârın şiddetinden daha fazla olması gerektiği sonucuna vardı. Aristoteles'e göre "Cismi hareket ettiren kuvvet ile cisim arasındaki temas ortadan kalktığında, cismin hareketini sürdürmesini sağlayan etmen ortam, yani havadır." İbn-i Sina yapmış olduğu gözlemler sırasında hava ile rüzgârın güçlerini karşılaştırdı. Aristoteles'in haklı olabilmesi için havanın şiddetinin rüzgârın şiddetinden daha fazla olması gerektiği sonucuna vardı.

BİR DEFA KAZANILDI MI ARTIK KAYBOLMAZDI

Mesela bir ağacın yakınından geçen bir ok, ağaca değmediği sürece, ağaçta ve yapraklarında en ufak bir kıpırdanma yaratmazken, rüzgâr ağaçları sallamakta ve hatta kökünden kopartabilmekte. Öyleyse havanın şiddeti cisimleri taşımaya yeterli değildi.

İbn-i Sina daha sonra, kuvvetle cisim arasında herhangi bir temas bulunmadığında hareketin kesintiye uğramamasının nedenini araştırdı ve bir nesneye kuvvet uygulandıktan sonra, kuvvetin etkisi ortadan kalksa bile nesnenin hareketini sürdürmesinin nedeninin, güdümlenmiş eğim, yani nesneye kazandırılan hareket etme isteği olduğunu sonucuna vardı. Üstelik bu isteğin sürekli olduğuna inanıyordu. Yani ona göre, ister öze ait olsun ister olmasın, bir defa kazanıldı mı artık kaybolmazdı.

YENİÇAĞ MEKANİĞİNE YAKLAŞTI

Bu yaklaşımıyla sonradan Newton'da son biçimine kavuşan "eylemsizlik ilkesi"ne yaklaştığı anlaşılan İbn-i Sina, aynı zamanda nesnenin özelliğine göre kazandığı güdümlenmiş eğimin de değişik olacağını belirtmişti.

Mesela elimize bir taş, bir demir ve bir mantar parçası alsak ve bunları aynı kuvvetle fırlatsak, her biri farklı uzaklıklara düşecek, ağır cismimler hafif cisimlere nispetle kuvvet kaynağından çok daha uzaklaşacak. İbn-i Sina'nın bu çalışması oldukça önemli. Çünkü 11'inci yüzyılda yaşamasına karşın, yeniçağ mekaniğine yaklaştığı görülür.

İbn-i Sina astronomi ve müzik konusunda da eserleri vardır. Bu alandaki en önemli eserleri "Astronomi Müşahedeleri Kitabı" ile "Almagest Elkitabı"dır. Almagest Elkitabı isimli eserinde İbn-i Sina, ilkesel ve öze ilişkin sorunları ele alır. Müziği matematiğin dördüncü bölümü olarak nitelendiren İbn-i Sina bu konuda Antikçağ örneklerine bağlı kalır. Ses perdeleri, kakoforiler, harmoniler, sistemler, ritimler vb. konularda makaleler yazar. Müziği tıp içerisinde de kullanmaya çalışır. Bir ruh hastasının tedavisinde müzikten yararlanılabileceğini öne sürer.

İslamansiklopedisi- cilt: 20
İbn-i Sina - H. Bekir Karlığa

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN