Arama

Doğru, dengeli ve durağan bir biçim anlayışı

Ön plandaki biçimlerle arka plandaki düz alanları çatıştırarak mekân derinliğini farklı sahnelere bölmüştür. Bir yandan derinliği yoğun bir biçimde duyumsatırken, bir yandan da karşıt değerlerle yüklü değişik derinlik boyutlarıyla hareketli bir mekân anlayışı geliştirmiştir.

Doğru, dengeli ve durağan bir biçim anlayışı
Yayınlanma Tarihi: 31.5.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 31.05.2018 23:45

Hollandalı ressam, ev içi görünümlerini konu alan yapıtlarıyla Janr (Tür) resminin en güçlü örneklerini vermiştir. Delft'te doğdu ve 15 Aralık 1675'te aynı yerde öldü. Vermeer van Delft (Delftli Vermeer) adıyla da bilinir. Yaşamı ile ilgili çok az bilgi vardır. İlk dönem resimlerinden, Rembrandt'ın öğrencisi Carel Fabritius'un (1622-1654) yanında yetiştiği anlaşılmaktadır. 1653'te Delft Ressamlar Loncası'na usta olarak kabul edildi ve 1663-1670 arasında bu loncanın başkanlığını yaptı. Resimlerini yüksek fiyatlarla satmasına karşın öldüğünde arkasında büyük bir borç bıraktı.



Vermeer yaşadığı dönemde ünlü bir ressamken 18.yy'da tümüyle unutulmuştur. Sanat eleştirmeni Thore Bürger uzun araştırmalardan sonra 1886'da yayımladığı bir makaleyle Vermeer'i yeniden gündeme getirmiştir. Vermeer'in, bugün her biri sanat tarihinin en değerli yapıtları arasında sayılan ve çoğunluğu küçük boyutlu 40 dolayında resmi vardır. Yavaş bir çalışma temposu olduğundan çok sayıda resim üretmemiştir.

SOĞUK VE UYUMLU RENKLERİ BİRLEŞTİRDİĞİ BİR TÜR KLASİKÇİLİK

Vermeer'in yirmi yıl süren sanat yaşamı başlıca üç döneme ayrılır. Başlangıç yıllarında önce Utrecht Okulu Caravaggiocuları'nın, daha sonra da Fabritius'un etkisi altında kalmıştır. 1660'ların sonuna doğru, dengeli ve durağan bir biçim anlayışıyla soğuk ve uyumlu renkleri birleştirdiği bir tür Klasikçilik'e yönelmiştir. 1670'ten sonraki resimleriyse, çeşitli perspektif oyunları, abartılmış biçimleri ve dekoratif öğeleriyle dikkati çekerler.

Vermeer bazı ilk yapıtları dışında mitolojik ve dinsel konularla ilgilenmemiştir. Delft kentini görüntülediği iki manzara ve bir iki kadın portresinden başka yapıtlarının tümünde ev işleriyle uğraşan ya da günlük olayları yaşayan insanları konu almıştır. Genelde ölçülü bir tavrı olmasına karşın başlangıç dönemi resimleri Barok'a özgü bazı aşırılıklar ve tek kaynaktan gelen ışığın biçimlediği ışık-gölge oyunları üstüne kuruludur. Bu resimlerindeki bazı dekoratif öğeler ve Dirk van Baburen'den uyarladığı figürler, onun Utrecht Okulu'nun üslup özelliklerini yakından tanıdığını göstermektedir.

Öte yandan genellikle kırmızı kökenli sıcak renklerin uyumuna dayanan renkçilik anlayışı da Rembrandt ve izleyicilerinden kaynaklanır. Masa Başında Uyuyan Genç Kız adlı resminin sanatı içinde özel bir yeri vardır. Bu resminde ilk kez ana figürün bulunduğu odadan başka, açık bir kapı aracılığıyla ikinci bir mekânı daha canlandırmayı denemiştir. Bu yaklaşım resmin gerek biçim, gerek konu açısından daha zenginleşmesini sağlamıştır. İnce boya katlarını ve dengeli renk uyumlarını kullanmadaki ustalığına karşın, bu dönemin resimlerinde figür ile figürü çevreleyen mekân arasındaki ilişkilere kesin bir biçimsel çözüm getirememiştir.

BİÇİMLERİN ARASINDAKİ DENGE VE MATEMATİKSEL BİR KESİNLİK

Yanılsama olanaklarını alabildiğine zorlayarak figür ve mekân ilişkilerini çözmeye yöneldiği Süt Boşaltan Kadın adlı yapıtı başlangıç ve olgunlaşma dönemleri arasındaki geçişi göstermektedir. Olgunlaşma döneminin sarı ve mavi renk uyumlarının yer aldığı bu resim, kahverengi tonlarla tanımlanmış gölgeli alanları ve genel havası nedeniyle de başlangıç döneminin ürünlerini anımsatır.


Vermeer olgunlaşma aşamasında resmin kuruluşunu oluşturan öğeleri büyük bir yakınlık içinde ve yapımcı (konstruktif) bir yaklaşımla bütünleştirmiştir. Biçimlerin arasındaki dengeye çok önem vermiş ve bunları tam bir açıklık ve matematiksel bir kesinlik içinde tanımlamıştır. Bu gelişmede, Caravaggio kökenli Tenebristler'den uzaklaşarak, konularını gün ışığı ile aydınlatılmış ortamlarda ele alması da etkili olmuştur. Buna bağlı olarak da, çeşitli saydamlık etkilerini ve yansıyan ışığın biçimleri üstünde oluşturduğu değişiklikleri başarıyla vermiştir.

YAĞLIBOYA TEKNİĞİNİN TÜM OLANAKLARINI KULLANMIŞTIR

Dantel Ören Kadın, Flütlü Genç Kız, Kırmızı Şapkalı Kadın gibi kadın başlarının ana biçim olarak sunulduğu bir dizi resim ile Delft Görüntüsü adlı manzarası Vermeer'in klasik döneminin en yetkin örnekleridir. Bu resimlerdeki saydamsı etkiyi verebilmek amacıyla yağlıboya tekniğinin tüm olanaklarını sonuna dek zorlamıştır. Ayrıca Delft Görüntüsü başlangıç döneminin hamursu boya dokusu ile sonraki yapıtlarının saydamlık etkilerini bütünleştirdiği için de Vermeer'in sanatındaki bir başka dönüm noktasını temsil eder.

Vermeer'in başlangıçtaki temel anlatım aracı figürdür. Bunu izleyen yıllarda figür ile mekân arasındaki dengeyi araştırmıştır. Son döneminde ise figüre oranla mekâna daha çok öncelik tanıdığı görülür. Çeşitli biçimlerde kullanılmış kumaşlar, perspektif oyunlarına göre oluşturulmuş mimarlık öğeleri ve canlandırılan sahneye bakış açısı, figürün sıradan bir nesne gibi ikinci plana itilmesi sonucunu doğurmuştur.

Vermeer genellikle ön plandaki -koyu tonların egemenliğinde olan- biçimlerle arka plandaki -ışıklı ve açık renklerin yansıdığı- düz alanları çatıştırarak mekân derinliğini farklı sahnelere bölmüştür. Böylece bir yandan derinliği yoğun bir biçimde duyumsatırken, bir yandan da karşıt değerlerle yüklü değişik derinlik boyutlarıyla hareketli bir mekân anlayışı geliştirmiştir.

GIRL READING A LETTER AT AN OPEN WINDOW, 1657

Resimde, pencere önünde, elinde sıkı sıkıya tuttuğu mektubu, derin düşüncelere dalmış bir şekilde okuyan kadının yanında bir masa, onun üzerinde de düzensiz bir şekilde yerleştirilmiş bir halı ve içindeki meyvelerin döküldüğü bir seramik tabak var. Resmin solunda ise hem derinlik hissi vermesi hem de ışığın resimdeki etkisini arttırması için yeşil renkte bir perde yerleştirilmiştir.

Vermeer, iç mekân ile dış dünya arasında bir ilişki kurduğu pencereyi resimlerinde özellikle kullanmıştır. Mektubun içeriğinin pek de iyi olmadığı, mektubu okuyan genç kadının penceredeki yansımasından anlaşılmaktadır. Tabak içinden dökülmüş elma ve şeftaliler de, Havva'nın günahını ve cennetten kovuluşunu betimlediği gibi, kızın evlilik dışı yaşadığı aşkı da simgelemektedir. Sanatçı bu resimde pek çok değişiklik yapmıştır. X-ray ışınları ile resim incelendiğinde, ilk halinde sağ taraftaki perdenin olmadığı, kadının tamamen seyirciye sırtını dönmüş olduğu ve arka duvarda Eros figürünün bulunduğu bir tablonun asılı bulunduğu görülmüştür.

THE MILKMAID, 1657-58

Vermeer'in bir hizmetçiyi, büyük bir süt bakracından geniş bir kaba sütü boşaltırken gösterdiği eseri, gösterişli giysiler içindeki kadınlardan farklı bir kadını resmetmesinin yanı sıra, nesneleri biçimlendirmesi sırasında boya kullanımındaki farklılığı ile ayrı bir konuma sahiptir. Resimdeki gerek ekmek gerekse de örgü sepetlerde, sanatçı gerçekçi etkiyi verebilmek için boyayı üç kat halinde uygulamıştır. Örneğin ekmekte, ilk olarak kalın bir tabaka halinde uyguladığı kurşuni beyazın üzerine ince bir kızılımsı sır sürmüş, en son olarak da beyazımsı-sarı rengi küçük vuruşlar halinde uygulayarak gerçekçi görünümü yakalamıştır.

Bu resimde model olarak, evin hizmetçisi Tanneke Everpoel'i kullandığı sanılmaktadır. Diğer resimlerinden farklı olarak, burada hizmetçinin anlık bir hareketi yakalanmamış, adeta bu poz özellikle verilmiş gibi bir izlenim bırakır. Pencereden giren ışık, hizmetçi ve yaptığı iş üzerinde odaklanmıştır. Masanın üzerinde, içinde bütün ekmeğin bulunduğu bir örme ekmek sepeti ile parça halinde ekmeklerden başka, bir de sürahi bulunmaktadır. Pencerenin olduğu duvarda, bir örme sepet ile bir de metal sepet yer almaktadır. Sanatçı farklı dokuları bir arada başarıyla kullanmıştır. Hizmetçinin arkasındaki beyaz badanalı duvarda ise iki çivi ve bazı bozukluklardan başka bir şey yoktur. Yerde ise küçük bir ısıtıcı vardır. Süpürgelikler ise Delft işi çinilerden ibarettir ve bunların üzerinde aletleriyle birlikte zanaatkârlar yer almaktadır.

VIEW OF DELFT, 1660-61

XVI. yüzyıla kadar pek de bilinen bir alet olmayan, fotoğraf makinasının atası denilebilecek camera obscura, bu yüzyılda Leonardo da Vinci, Giovanni Battista della Porta, Johannes Kepler gibi sanatçı ve bilginlerin çalışmalarıyla duyulmaya başlamıştır. XVII. yüzyılda pek çok Hollandalı ressam gibi Vermeer de bu aleti kullanmıştır. Bu alet, taşınabilir portatif bir karanlık kutu olabildiği gibi, ressamın içerisine girebileceği karanlık oda da olabilir. Bu karanlık kutu ya da odanın önünde, küçük bir mercek ya da en basit şeklinde bir açıklık yer alır. Buradan giren görüntü, duvara ters bir şekilde düşer ve bir ayna yardımıyla görüntü düzeltilir. Böylece, ressam bu görüntüyü tuvaline yansıtır.

Vermeer'in camera obscura tekniğini en belirgin biçimde kullandığı yapıtı Delft Manzara'sıdır. Resim sahil, nehir, şehir ve gökyüzünden olmak üzere dört bölümden oluşur. Resimde Schie Nehri'nin bir yakasından Rotterdam Kapısı'na doğru şehre bakarız. Şehrin büyük bir kısmı bulutlarla kaplı gökyüzü nedeniyle gölgede kalmış durumdadır. Sanatçı bazı noktalarda o kadar ayrıntılı çalışmıştır ki, ön planda sahildeki figürlerin küçüklükleri ve belirsizliklerine karşın, karşıda şehrin binalarının derz dolguları rahatlıkla görülebilmektedir. Hafif dalgalı nehrin yüzeyinde şehrin yansıması, çatılar ve bulutlardaki renk oyunları oldukça başarılıdır. Ayrıca ressam daha etkili bir görünüm verebilmek için kum tanelerini boya ile karıştırarak tuvale sürmüştür. Şehre yukarı bir açıdan bakıldığı, sol alt köşedeki küçük figürlerden anlaşılmaktadır. Bu da sahilin bu yanındaki bir evin üst katından şehre bakıldığını, dolayısıyla ressamın camera obscura tekniğini kullandığını söyleyebiliriz.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN