Arama

  • Anasayfa
  • Kültür Sanat
  • Ressam, müzeci, arkeolog ve Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurucusu “Osman Hamdi Bey”

Ressam, müzeci, arkeolog ve Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurucusu “Osman Hamdi Bey”

20. yüzyılın son döneminde, sanat ve kültür alanında yenileşme akımının öncüsü olan Osman Hamdi Bey, son çağın en seçkin siması ve gerçek anlamda uluslararası ün kazanmış bir sanatçımız olmuştur.

Ressam, müzeci, arkeolog ve Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurucusu “Osman Hamdi Bey”
Yayınlanma Tarihi: 18.4.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 18.04.2018 22:23

30 Aralık 1842 tarihinde İstanbul'da doğan Osman Hamdi Bey; Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi), İstanbul Arkeoloji Müzesinin kurucusu; arkeolog ve ressamdır.

Paris'te hukuk eğitimini sürdürürken resme olan tutkusu sebebiyle Paris Güzel Sanatlar Okulu'na (Ecole des Beaux Arts) devam etmiştir. Osman Hamdi Bey'in hocaları zamanın ünlü ressamları olan Gerome (18824-1904) ve Boulanger (1824-1888) olmuştur.

ÇEŞİTLİ DEVLET GÖREVLERİNİ ÜSTLENME

1869 tarihinde İstanbul'a dönüş yapan Osman Hamdi Bey, Bağdat Yabancı İşleri Müdürlüğüne (Vilayeti Umur-u Ecnebiye Müdürlüğü) getirilmiştir. 1871 tarihinde yeniden İstanbul'a dönen Osman Hamdi Bey, sarayda yabancı elçilerin protokol işleriyle görevlendirilmiştir.

Bu görevde gösterdiği başarılarından dolayı bizzat Sultan Abdülaziz tarafından, 1873 yılında Viyana'da açılan Uluslararası Sergiye komiser olarak atanmıştır. 1875'te Hariciye-i Umur Kâtipliği, 1876'da Matbuat-ı Ecnebiye Müdürlüğü, 1877'de Altıncı Daire-i Belediye Müdürlüğü gibi çeşitli devlet görevlerinde çalışmıştır.

EN ÖNEMLİ ARKEOLOJİ KAZILARINDAN BİRİ

Osman Hamdi Bey; Nemrut Dağı Tümülüs'ünde, Lagina'da bulunan Hekate Tapınağı'nda kazılar yapmıştır. En önemli arkeolojik kazısı Sayda (Sidon-Lübnan) kazısında kral mezarlığı kazılarıdır. Bu lahitlerin arasında İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen dünyaca ünlü İskender Lahti'nin bulunması Osman Hamdi Bey'e de uluslararası bir ün kazandırmıştır. Arkeoloji alanında yaptığı çalışmalar ile yurtdışında tanınmaya başlayan Osman Hamdi Bey; Fransız, Alman, Yunan, İspanyol çevrelerince madalya ve nişanlarla ödüllendirilmiştir.

TÜRK MÜZECİLİĞİNDE YENİ VE VERİMLİ BİR DEVRE

Osman Hamdi Bey'in 1881 yılında Müze-i Hümayun'a müdür tayin edilmesiyle Türk müzeciliğinde yeni ve verimli bir devre açılmıştır. Müzeciliğimizi ilk kez modern anlamda ele almaya başlayan Osman Hamdi Bey'in Müze-i Hümayun'da gerçekleştirdiği ilk işlerden birisi, yabancıların yaptığı kazılarda ortaya çıkan eserlerin yurt dışına götürülmesini yasaklamayı planladığı tüzük hazırlığı olmuştur.

Paris'te yarım bıraktığı Hukuk eğitiminin yararları burada ortaya çıkmıştır. Yürürlükte bulunan "1874 Asar-ı Atika Nizannamesini" 1883 yılında yeni baştan düzenleyerek eserlerin yurt dışına çıkmasını yasaklayan maddeler koydurmuştur. Böylece batı ülkelere Osmanlı topraklarından eser akışı engellenmiştir. Eserlerin kaydedilmesi, onarılması, nem ve rutubetten uzak ve sağlıklı bir şekilde korunup sergilenebileceği gerçek anlamda bir imparatorluk Müze Binası yapılması için dönemin yöneticilerinden aldığı destekle, bugün ki İstanbul Arkeoloji Müzesinin ilk kısmını 1899'da, ikinci kısmını 1903'te ve üçüncü kısmını 1907'de tamamlayarak ziyarete açmıştır.

"KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ", "ARZUHALCİ", "KURAN OKUYAN HOCA"…

Ressam, Müzeci, Arkeolog ve Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurucusu…

1 Ocak 1982'de Sultan II.Abdülhamid tarafından Sanayi-i Nefise Mektebinin Müdürlüğüne atanmıştır. Osman Hamdi Bey; Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin temeli sayılan "Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi"ni 1883 yılında kurmuştur. Bugün İstanbul Arkeoloji Müzelerinin Eski Şark Eserleri Binası olarak hizmet veren binayı, Sanayi-i Nefise Mektebi olarak 2 Mart 1883 tarihinde öğretime açmıştır.

Osman Hamdi Bey, devlet işleri ile arkeoloji ve müzecilik çalışmalarını sürdürürken ressamlığını hiç ihmal etmemiştir. "Kaplumbağa Terbiyecisi", "Arzuhalci", "Kuran Okuyan Hoca", "Silah Taciri", "Leylak Toplayan Kız", "Şehzadebaşı Camisi Avlusunda Kadınlar", "Feraceli Kadınlar", "Mimozalı Kadın", "Ab-ı Hayat Çeşmesi", "Mihrap" gibi tabloları onun en ünlü yapıtları arasındadır. Resimlerinde; Türk sanatı, kültürü, mimarisi, çinili panoları, duvarlar, halılar, süslemeli objeler, örtüler, kandiller, rahleler, türbe mekânları, hat levhaları, aile porteleri, insan figürlerini kullanmış, Osmanlı kadınının iç ve dış mekânlardaki yaşayışını resmetmiş; Doğu/Batı, inanç/aşk, yaşam/ölüm gibi ikilemlerin izini sürmüştür.

Batılı anlayışla figürlü resmin ilk temsilcisi; müzeci, arkeolog ve Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurucusu bir Osmanlı aydını olan Osman Hamdi Bey; 20. yüzyılın son döneminde, sanat ve kültür alanında yenileşme akımının öncüsü olmuştur. Son çağın en seçkin siması ve gerçek anlamda uluslararası ün kazanmış bir sanatçımız olan Osman Hamdi Bey; 24 Şubat 1910 tarihinde İstanbul'da vefat etmiştir. Ölümü tüm yurtta ve dünyada derin bir üzüntü ile karşılanmıştır.

EN ÜNLÜ ESERİ KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ TABLOSU

Osman Hamdi'nin en ilgi çeken ve özgün eserlerinden birisidir. 1906 tarihli eser, özellikle "Lale Devri"ndeki "Sadabad Eğlenceleri"nde geceleri bahçelerin aydınlatılması için kaplumbağaların sırtlarına mumlar dikilerek serbest bırakıldıkları bilgisi bir ipucu olabilir. Osmanlı'nın devlet düzeninde "kaplumbağalar" da "kapıkulları" arasında yer almışlardır.

Bu arada birkaç Osmanlı kurumunun (Sanay-i Nefise, Asar-ı Atika Müzesi, Duyun-u Umumiye, vb.) en üst düzeyinde yönetici olan Hamdi Bey'in kendi iş yapma alışkanlığı/tarzı ile astlarının yaklaşımlarına ilişkin bir alegori akla gelmektedir. Osman Hamdi'nin kendisi olan "Terbiyeci" elinde neyi, boynunda maşası sırtında "keşkül-ü fıkarası" (dervişane) bir tevekkülü akla getirmektedir. Hafif öne eğilmiş olarak yapraklarını yiyen üç kaplumbağaya nezaret etmektedir.

Arkada kalan iki kaplumbağa ise yemeğe yanaşmaya çalışmaktadır. Osman Hamdi'nin mesai arkadaşlarına yönelik acımasız, ümitsiz bir hicvi olarak yorumlanabilir bir resim olarak karşımıza çıkmaktadır. Alçaktaki tek ışık kaynağından gelen ışıkla aydınlanan resmin, öğelerinin ilgiyi konuya odaklayan bir yalınlık ve kurgu ile her tür gereksiz ayrıntının ayıklandığı çok başarılı bir bir başyapıt olmasıdır.

Uzun süre işadamı Erol Aksoy'un koleksiyonunda bulunan tablo Erol Aksoy'un varlıklarına TMSF'nin el koymasıyla geçici süre devlete geçmiştir. Eser Aralık 2004'de açık arttırmaya çıkarıldı. Türk resim sanatının en yüksek bedeline çıkan fiyatla Suna Kıraç-İnan Kıraç Vakfı kuruluşu Pera Sanat Müzesi açık arttırmayı kazanmıştır.

Tablo bugün Suna Kıraç-İnan Kıraç Vakfı Pera Sanat Müzesi'nde sergilenmektedir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN