Arama

Türk edebiyatı dünyayı fethediyor!

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle gerçekleştirilen TEDA projesi kapsamında 2 bin 505 Türk edebi eseri dünya dillerine çevriliyor. Eserler 5 kıtada yabancı okurlarıyla buluşuyor.

Türk edebiyatı dünyayı fethediyor!
Yayınlanma Tarihi: 5.4.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 05.04.2018 11:42

Türk edebiyat, kültür ve sanatının yurt dışında tanıtılması ve Türkçenin yazı dili birikiminin dünya dillerine kazandırılması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2005'te uygulamaya konulan Türk Edebiyatının Dışa Açılımı (TEDA) projesi meyvelerini veriyor. TEDA Projesi sayesinde bugüne kadar bin 952 eser 5 kıtada yabancı okurlarla buluştu. Bakanlık, proje kapsamında toplam 2 bin 505 esere destek sağladı. Türk edebiyatı eserleri, 68 ülkede 60 farklı dile çevrildi.

SEÇKİN ESERLERE DESTEK

2017 yılında destek verilen 193 eserin parasal değeri de 405 bin 237 euro ve 165 bin 844 dolar oldu. 13 yılda Türk edebiyatının dünyaya tanıtılması için verilen destek miktarı ise 19 milyon 460 bin liraya ulaştı. TEDA programı dâhilinde Türk edebiyatının seçkin eserleri en çok Bulgarca, Almanca, Arnavutça, Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca Boşnakça dillerine çevrildi. Bunların dışında çeviri yapılan diller arasında Danca, Amharca, Maratha gibi diller de var.



EN ÇOK TEKLİF ALINAN YAZAR TANPINAR

TEDA projesiyle eserlerinin yabancı dile çevrilmesi için en çok destek verilen ve en çok teklif alınan yazar Ahmet Hamdi Tanpınar oldu. Tanpınar'ı Orhan Pamuk ve Ahmet Ümit izledi. Halide Edip Adıvar'ın eserleri Bengalce'ye çevrilirken, Yunus Emre'nin eserleri de İbranice'ye çevrildi. Mevlana'nın 'Mesnevi'si, Mehmet Akif Ersoy'un 'Safahat'inin yanı sıra başka dillere çevrilen eserler arasında Necip Fazıl Kısakürek, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Peyami Safa gibi birçok yazarın kitapları yer alıyor.

BİR KİTAP:

HUZUR

Tanpınar, kültürümüzü bir "iç âlem medeniyeti"nin tezahürü olarak görür. Bu medeniyeti, belirli bir ahlâkı taşıyan "mânevi vazifelerine inanmış, muayyen bir ruh nizamından geçmiş, nefislerini terbiye etmiş" insanlar meydana getirmiştir. Huzur'un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini "huzur"a kavuşturacak bir "iç nizam"ı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hâkim olan Mümtaz'la Nuran'ın aşklarıdır. İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, âdeta bir roman kahramanı gibi ele alınır. Huzur için, belli bir dünya görüşüne, bir hayat nizamına kavuşamamış Cumhuriyet aydınlarının huzursuzlukları"nı dile getiriyor denebilir.

Tanpınar'ı onun istediği gibi, dura dura, içlerine sindire sindire okuyanlar, onu sevecekler, yalnız ona karşı değil, bütün sanata, insana ve kainata başka bir gözle bakacaklar, kendilerini ebediyete götüren esrarlı ışıklarla dolu bir yolda bulacaklardır.

TveK'dan satın almak ve konuyla ilgili diğer kitapları incelemek için tıklayınız…

BİR USTA:

ÇÖLE İNEN NUR

"İzin ver; onu bir kere de ben anlatayım! İzin ver; herkesin boyuna göre açıldığı bu ufuksuz denizde sana yaklaşabilmek değil, fakat kıyılardan, gerilerden yani kendimden uzaklaşabilmak manasına bir kere de ben gücümü deneyeyim! Öyle ki, sahili kaybetsem, artık gerilere dönemesem ve sende boğulsam, işte o zaman aradığım hayatın eşiğine ayak basmış olurum."

Tefsir, hadis, siyer ve nakil olarak en emin kaynaklardan devşirili ve kaynaklarını tek tek göstermek tasasından uzak bu eser, Başlangıç yazısında da belirtildiği gibi, sadece iman sahiplerine hitap edici, hiçbir akli teftiş, tespit ve ispat gayretine düşmeyici, mutlak doğru üzerine hissi ve teessüri bir çatı kurucu ve eğer bir kıymeti varsa onu bu noktada toplayıcı bir denemedir; ve akla verdiği pay, onu bazı noktalarda yine akılla iptal etmekten ibarettir. Bu bir ilim değil, san'at eseridir ve ilmin içini ve dışını tahkik selahiyetinde olmadığı mukaddes kapıya, ancak, inanmış ve teslim olmuş san'at tavriyle sokulmaktan başka çare yoktur.

TveK'dan satın almak ve konuyla ilgili diğer kitapları incelemek için tıklayınız…

BİR ÖNERİ:

DOKUZUNCU HARİCİYE ROMANI

Peyami Safa'nın şaheserlerinden Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Türk edebiyatında "insan ruhunun derinliklerinde ve labirentlerinde dolaşan ilk roman" olması ve hasta bir insanı ve onun psikolojisini ele alması bakımından önemli bir yere sahiptir. Birçok araştırmacı ve yazar tarafından Türk edebiyatında bir ilk kabul edilen Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Tanpınar dediği gibi, "acının ve ıstırabın yegâne kitabı" olarak hem kemiyet hem de keyfiyet bakımından başka hiçbir eser olmasa da Türk romanının var olduğuna delil gösterilebilecek kudrette bir eserdir. Romanın genç kahramanı, ayağındaki rahatsızlıktan kurtulabilmek için sayısız doktora görünür ve en nihayetinde havadar bir ortamda, stresten uzak bir istirahat dönemi geçirmesi gerektiğine ikna edilir. Ancak, gerek akrabaları olan bir Paşa'nın Erenköyü'ndeki köşkünde misafir kaldığı dönemde, gerekse kendi evi ve hastaneye gidiş gelişlerinde şuurunu adeta bir facia atmosferinde yoğurur. Peyami Safa'nın çocukluk ve gençlik dönemlerinden fazlasıyla izler taşıyan roman, hem umudu ve umutsuzluğu, hem de sevinci ve felaketi aynı sayfalara sığdırabilmiş olması bakımından insanın eşsiz bir tarifini sunuyor.

TveK'dan satın almak ve konuyla ilgili diğer kitapları incelemek için tıklayınız…

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN