Arama

İslam sanatında Emevi rüzgarı

İslâm dinini yaymak amacıyla Arap Yarımadası’ndan fethe çıkan Müslüman medeniyetlerinden biri Emevîler'di. Erken İslâm sanatı formlarının öncüleri kabul edilen Emevîler, yaşadıkları coğrafyalarda kendilerinden izler bıraktılar.

İslam sanatında Emevi rüzgarı
Yayınlanma Tarihi: 25.12.2017 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 30.01.2020 16:29

İslâm dinini yaymak amacıyla Arap Yarımadası'ndan fethe çıkan Müslümanlar, Suriye, Mısır, Irak ve İran'da önceki uygarlıklar, Helenistik, Bizans ve Sasani sanatı ile karşılaştılar. Geçmiş dönemlerin etkileri, şehir planlamasından dini yapılara, saray ve kale mimarisine kadar, süsleme sanatlarının pek çok dalında kendini hissettirdi; fethedilen bölgelerdeki mevcut formlar devralındı.

EMEVİ DÖNEMİ İSLÂM SANATI (661-750)

İslâm dinini yaymak amacıyla fetihler gerçekleştiren Müslüman medeniyetlerinden biri de Emevîler'di. Erken İslâm sanatı formlarının öncüleri kabul edilen Emevîler, yaşadıkları coğrafyalarda kendilerinden izler bıraktılar.

Haşimîlerin Umeyye soyundan ve Kureyş'in zengin ve nüfuzlu bir ailesi olan Emevilerin gerçek bir saltanat hanedanı olma süreci, Muaviye ile başladı. 644'te Hz. Osman'ın halife seçilmesiyle, mensup olduğu Emevi ailesinin nüfuzu arttı ve eyaletlerin tümü Emevi valilerince yönetilmeye başlandı.

İLK MONARŞİYİ KURDULAR

Hz. Ali, halife seçilince Muaviye ve Emevilerin birçoğu onun halifeliğini kabul etmedi ve uzun yıllar Suriye eyaletini elinde tuttu. Şam'da yıkılması zor bir otorite kuran Muaviye, burada rakip bir halife olarak ortaya çıktı. Hz. Ali'nin şehit edilmesinden sonra halife seçilen oğlu Hasan, kısa bir süre sonra bu görevden kendi isteği ile ayrılınca Muaviye, altıncı halife olarak rakipsiz kaldı (661), oğlu Yezid veliaht ilan edildi.

Böylece Kureyş kabilesine mensup Emeviler, Hz. Muhammed ve onun dört halifesinden sonra İslâm dünyasında babadan oğula geçen ilk monarşiyi kuran sülale oldular.

FETİHLERLE BİR DÜNYA İMPARATORLUĞU OLDU

İlk İslâm İmparatorluğunu kuran Emevilerin yeni başkenti Şam, dönemin en önemli kültür merkezi haline geldi. Batı'da, Kuzey Afrika'dan sonra 711'de İspanya'nın fethi; Doğu'da ise, 712'de Kuzeybatı Hindistan ve nihayet Orta Asya'da Merv, Buhara, Semerkand gibi merkezlerin imparatorluğa katılmasıyla, Emevi Devleti bir dünya imparatorluğu oldu. Yönetimde yapılan reform ile imparatorluğun resmi dili Arapça oldu; vergi ve para reformları ile sosyal adalet tesis edildi; Emevi sikkeleri Bizans ve Sasani parasının yerini aldı.

Ancak bu geniş sınırları uzun süre kontrol altında tutmak zordu. Sosyal ve din içerikli çekişmeler, ülke içinde isyanlara ve giderek Emevi Devleti'nin sonuna neden oldu; tarih sahnesindeki yerlerini, Abbasi sülalesine bıraktılar.

Emevi Dönemi, Orta Asya'daki Türk kavimlerin İslamiyet'i kabulü açısından önem taşır.

KUBBETÜ'S SAHRA VE MESCİD-İ AKSA ONLARIN ESERİ

Emevilerin kısa süreli imparatorluğu döneminde İslâm sanatı alanında önemli ürünler verilmiştir. Dönemin en önemli sanatçıları görevlendirilmiş, büyük mimari eserler yaptırılmıştır. Kudüs'teki Kubbetü's Sahra, Mescid-i Aksa ve Şam'daki Büyük Emeviye Camii (bugün bölgede yaşanan çatışmalar nedeniyle tahrip edilmiş olsa da) bunların en önemlileridir.

Emevi sanatında Sasani ve Helenistik Dönemi'nin bazı ayrıntılarının devam ettiği, cam, seramik, fildişi, ahşap gibi küçük el sanatlarında gözlenir. Bitkisel motifler, sevilen bir dekor unsuru olarak kullanılmıştır.

Ancak bu dönem sanatının önemi, biçimsel olmaktan çok, ikonografik açıdan önem taşır. Bütün denemeler biçimlerin, yeni koşullara uydurulmasına yöneliktir. Suriye, Bizans ve Sasani sanatlarının motif ve teknikleriyle yeni aramalar yapılmaktadır. Bu, bir daha hiçbir dönemde bu kadar önem taşımayacaktır. Bu açıdan, Emevi sanatının bir başlangıçtan çok, bir dönemin sona ermesi olarak değerlendirilmesi gerekir. Asıl değişim rüzgârları, Abbasi Dönemi'nde esmeye başlayacak, Emevi sanatı etkileri şüphesiz bir süre devam etmekle birlikte, yeni teknik, malzeme ve biçimler denenecektir.


TAŞ KİTABE

7. yüzyıl sonu – 8. yüzyıl başı, 40x30 cm.

Düz satıhlı bir taş üzerine oyularak kûfî hatla yazılmıştır. Emevi Halifesi Abdülmelik b. Mervan (685-705) zamanına ait bir mesafe taşıdır. Mesafe taşları ticaret yolları arasındaki önemli merkezlerin uzaklığını belirlemek için dikilir. 7 satırlık bu kûfî hatla yazılmış taşın sol üst tarafı kırık ve eksiktir. Kudüs'ten getirilmiştir.

MESCİT KİTABESİ

H. 155 – M. 772, 47x45 cm.

Kareye yakın mermer bir blok üzerine 11 satırlık kitabe. Kûfî hatla yazılmıştır. Etrafı kıvrım dalları spiral sarmaşık biçiminde uzanan ve bu dalların uçları, stilize palmet, asma ve nar motifleri ile sonlanan bir bordürle çevrilidir. Motifler kabartma tekniğinde işlenmiştir.

Emeviler'den günümüze pek az kitabe ulaşmıştır. Mescide ait olan bu kitabe, bu dönemde özellikle kûfî yazının taş üzerinde gelişimini göstermesi bakımından önemlidir. Kudüs'ten getirilmiştir.


İKİ KULPLU KÜP

8-9. yüzyıl, yükseklik 41 cm.

Dar ve uzun silindirik gövdeli küpün iki kulpundan birisi kırıktır. Gövdeyi kaplayan firuze sır, yer yer dökülmüştür. Gövdenin sırt kısmı boncuk dizisini andıran derin çukur motiflerle dekorlanmıştır.

Sasani Dönemi'nden de tanınan bu forma sahip kapların, sıvı yağ saklamak amacı ile kullanıldığı bilinmektedir.

1905-1906 yıllarında Müze-i Humayun yönetiminde Makridi Bey tarafından yapılan Rakka Kazısı'nda çıkarılmıştır.

İKİ KULPLU KÜP

8-9. yüzyıl, yükseklik 28 cm.

Hafif şişkin uzun gövdeli olan küp, iki kulpludur. Gövdenin ağız kenarında badem şeklinde kabaralar sıralanmıştır. Tüm gövde zemini kazıma olarak kırık çizgi ve paralel yivlerle bezenmiştir. Firuze renkli sırlarının büyük bir bölümü dökülmüştür.

Sasani seramikleri ile büyük benzerlikler gösteren Erken Dönem İslâmî seramik kaplarına örnek olan bu küpte form benzerliği açıkça görülmektedir.


KUR'AN-I KERİM SAYFALARI

Hicaz Grubu, Yakındoğu 8. yüzyıl, 38x28 cm.

Deri üzerine mail hat ile yazılmış Kur'an'ın iki sayfasıdır. Sayfalar, cetvelsiz ve 21 satırdır. Kahverengi mürekkep (sepia) ile yazılmış olan Kur'an metni, Müntahine Suresi'nin 6. ayeti ile başlamakta, arada eksikliklerle devam ederek Münafıkun Suresi 9. ayetiyle son bulmaktadır. Metinde kullanılan Elif harfleri satır çizgisi üzerinde yatay küçük bir düz çizgi ile son bulmakta, Ye harfi ise satır çizgisi altından geriye doğru çekilerek bitirilmektedir. Harf noktaları için metinle aynı renk mürekkep kullanılarak diagonal bir veya iki çizgi konulmuştur. Sure başları yine mail hat ile yazılarak belirtilmiş, ayet sonlarına ise, üçgen oluşturan altı nokta yapılmıştır.

Arap yazısı, İslamiyet'in kutsal kitabı Kur'an'ın, "Oku" ilahi emri ile başlayan beş ayetlik vahiy ile günümüzde de hâlâ canlılığını koruyan ilahi bir önem ve değer kazanmıştır. Bu önem, vahyin yazıya geçirilmesi ile oluşturulan Kur'an metninin ve bu metnin içerdiği bilgilerin eksiksiz ve tam olarak tespitini, okuma sırasında da yanlışlığa sebebiyet vermemesini sağlamak amacı ile yüzyıllar boyu süren, gerek dil bilimcilerinin gerekse sanatkârların emek ve uğraşları sonucu gelişmiş ve mükemmelleşmiştir.

Kur'an ilk kez Hz. Ebubekir'in hilafeti sırasında vahiy kâtiplerinden Zeyd bin Sabit tarafından bir araya getirilmiş ve sayfalar halinde yazılmıştır. Bu ilk nüshadan yapılan kopyalarla başlayan Kur'an yazımlarında, tek renk, özellikle de kahverengi mürekkep kullanılmıştır. Şekilleri birbirine benzeyen veya aynı olan harflerin doğru olarak okunmasını sağlayan noktaların, seslerin doğru olarak çıkarılmasını sağlayan harekelerin bulunmadığı bu dönem Kur'an'ları için ilk ciddi çalışmalar, Ebü'l Esved tarafından yapılmıştır. Kur'an'ın doğru okunuşunu gösteren, esas metnin mürekkebinden ayrı bir renk ilk yuvarlak noktalar şeklinde harflerin altlarına veya üstlerine konulduğunu gördüğümüz bu harekelerin esas kaynağı Süryani ve İbrani alfabesidir.


Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'ndeki bu iki sayfalık Kur'an örneği, büyük bir olasılıkla 8. yüzyılda Hicaz'da yazılmıştır. Kur'an sayfaları, Hicazi olarak da tanınan Kur'an'ların ortak özelliği olan deri üzerine yazılma özelliğini taşımaktadır. Bu özellik, daha sonraki yüzyılda yatay bir formata girecek olan sayfa düzenine henüz geçilmemiş olduğunu göstermekte, bazı kaynaklarda ilk örneklerin varlığından bahsedilen ve benzer harflerin birbirinden ayrımını sağlayan diagonal çizgilerin kullanılmış olduğunu görmekte, seslerin doğru okunmasını sağlayan hiçbir harekeye ise rastlanılmamaktadır.

Kur'an sayfaları, 1914 yılında Şam Emeviye Camisi'nden İstanbul'a getirilmiştir. Bugün Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'nde bulunan ve geldiği yer dolayısıyla "Şam Evrakı" adı ile müze kayıtlarına geçirilmiş olan yaklaşık iki yüz elli bine yakın sayıdaki, kûfî hatlı Erken İslâm Dönemi Kur'an sayfalarından oluşan bölümde kayıtlı olan eserler, bu dönem sanatı ve tarihi açısından çok önemlidir.

Kaynak: Türk ve İslâm Eserleri Müzesi

Fikriyat

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN