Arama

Sislerin ardından gelen şiirler

“Eğer sisler bulvarı olmasa/eğer bu şehirde bu bulvar olmasa/sabah ezanında yağmur yağmasa/şüphesiz bir delilik yapardım” der Atilla İlhan ve devam eder ardından Orhan Veli, "öyle bir yerde olmalıyım ki/ne karpuz kabuğu gibi/ne ışık, ne sis, ne buğu gibi/insan gibi.”

Sislerin ardından gelen şiirler
Yayınlanma Tarihi: 6.12.2017 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 06.12.2017 14:01

İşte bu sihirli sözcükler, sabah ezanıyla başladığımız yaşam maceramızda bize eşlik eden, bir iki satır okuyup derinlere daldıktan sonra kaldığımız yerden yaşamaya devam ettiren dizeler…Türk Edebiyatının eşsiz şairlerinin "Sis" yüklü şiirleri… Sabahın serinliğini, duyguların derinliğini her mısrada yaşatan usta şairlerimizin dizeleri. Onlar anlatmak istediklerini sislerin ardına sakladılar. Yaşadıkları ile kalemlerinden akanları, İstanbul'a, gökyüzüne, maviliklere ve sislere adayan usta şairlerimizin hüzün dolu şiirlerini derledik.

BİR GÜN SABAH SABAH, TURGUT UYAR

Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, sisler daha kalkmamıştır Haliç'ten.
Vapur düdükleri ötmektedir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam…

SİS, HAYDAR ERGÜLEN

İki şehri var gecenin, biri gözümde
tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste, bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın, göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
gece değil istediğin hayli karanlık
bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak
hevesindesin! Gözlerini anlıyorum henüz
bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim:
Biri hepimizle göz göze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde

SİS, METİN ALTIOK

Özenle boyadım ipliğini sevginin,
Gidip de bulamamanın incinmiş rengine.
Sisi gümüş bir rüzgârla tepelerden eğirdim,
Dokudum yalnızlığın bu serin kumaşını,
Sesime ayrılıklardan bir gömlek diktim.
Ölümü tastamam ezberledim de geldim,
Dilimde bu buruk türkü tadıyla
Bilmem ki buradan nereye giderim.

SİSTE SÖYLENİŞ, YAHYA KEMAL BEYATLI

Birden kapandı birbiri ardınca perdeler…
Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?

Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden
Firuze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?

Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri;
Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.

Bir devri lânetiyle boğan şairin Sis'i.
Vicdan ve rûh elemlerinin en zehirlisi.

SİSLER BULVARI, ATTİLA İLHAN

sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçları yatıyordu yoksuldu
bütün yaprakları sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul'du
öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yalnızlık bana dokunuyordu

eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabah ezanında yağmur yağmasa
şüphesiz bir delilik yapardım
hiç kimse beni anlayamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım
belki kaçarken vururlardı

sisler bulvarı'ndan geçmediğim gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yalnızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor
tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
aksaray'da ışıklar yanıyor
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum

DALGA, ORHAN VELİ KANIK

ama gene de,
gene de güzel günler geçirebilirim;
geçirebilirim bu mavilikte,
suda yüzen karpuz kabuğundan farksız,
ağacın gökyüzüne vuran aksinden,
her sabah erikleri saran buğudan,
buğudan, sisten, aşktan, korkudan…

ne kâğıt yeter ne kalem,
mesut sanmam için kendimi.
bunların hepsi…hepsi fasafiso.
ne takayım, ne tekneyim.
öyle bir yerde olmalıyım,
öyle bir yerde olmalıyım ki,
ne karpuz kabuğu gibi,
ne ışık, ne sis, ne buğu gibi…
insan gibi.

BENİ SORARSAN, GÜLTEN AKIN

Beni sorarsan
Kış işte
Kalbin elem günleri geldi
Dünya evlere çekildi, içlere
Sarı yaseminle gül arasında
Dağların mor baharıyla
Sis arasında
Denizle göl arasında
Yanımda kediler, kuşlar
Fikrimden dolaşıyorum

SİS, TEVFİK FİKRET

Sarmış yine ufuklarını inatçı bir sis,
Bir akça karanlık ki bu gitgide artan.
Basıncının altında silinmiş gibi her şey,
Bir tozlu ve görkemli yoğunluk ki bakışlar
Dikkatle işleyemez derinliğine, korkar;
Ama layık sana bu karanlık, derin örtü,
Layık bu örtünüş sana, ey sahnesi zulmün!
Ey sahnesi zulmün…

(Ahmet Muhip Dıranas günümüz Türkçesine çevirmiştir.)

SÖZ/DE SARARIR, AHMET TELLİ

Ayrılık da bir olanaktır bilirsin
İnce bir sis, bir hüzün örtüsü
Dumanlı bir ıslık yakışır şimdi
Dudaklarıma, bırakıp giderim

Söz / de sararır biterken bir aşk
Kediye iyi bak çiçekleri sula
Diyorsam da aldırma sözlerime
Alışkanlık işte başka birşey değil

Söz / de sararır biterken bir aşk

ANI-SONNET, HİLMİ YAVUZ

aynalar dolaşıyor, bu kentin aynaları;
sözlerim sisli sözler ve aşklar kırılmada;
aşklardan isteniyor, ah, orda olmaları…
kendini odalara benzeten odalarda,
aynalar göğe ağar, bu kentin aynaları;
kimi dilerse onu göstererek, buyurgan
kimbilir hangi yazda bırakmış anıları?

22 TEMMUZ 1950, İLHAN BERK

İğne atsan yere düşmeyen İstanbul'da
Kimseler yoktu
Çıkıp gitmişlerdi o kadar insan
Sanki dünyadan.

Eminönü'yle Karaköy arası dünyada
Tam bir sis altındaydı
Gidip uzaklara doğru baktım
Bitkiler görülecek şeydi yeryüzünde.

Hava balık ve rakı kokuyordu İstanbul'da
Bir kış günüydü kendimde değildim
Uzakta bir pencere duruyordu
Ben pencereye bakıp ağlamıştım

Saat beşte ilk defa gelmiş gibiydim dünyaya
Kadın hatıralarıyla ağlıyordu
Yeni bir dünyada sarhoş uçuyordu
Kuş Üsküdar'da

ÜRPERTİ, EDİP CANSEVER

Sisini kendi yaratan gemi
Kayıp gidiyor ayaklarımın altından
Çırpıyor kanatlarını zıpkın kuşu
Sisin içinde
Denizde zaman yok.

AĞRI, BİRHAN KESKİN

O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç
dünya için. Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli.
Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş,
Limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.

TELGRAFHANE, MELİH CEVDET ANDAY

Düzelmeden memleketin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku giremez ki…
Uyumayacaksın
Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın.

NARA BENZERDİN, OKTAY RİFAT HOROZCU

İnce belli bardaklar. Küpeçiçekleri
Kavruldu gitti tozlu camların ardında.
Kenar semtleri İstanbul'un! Sisli, ılık
İlkyaz günleri! Cumbalar, şahnişler! Kızın
Yüzü, atın boynu, arabanın dingili
Bir kahve peykesinde verirdi kendini.
Duvar sürüp gider sessizliğin boyunca.
Ordan bir perdenin gülü, burdan bir zakkum
Dalı, sevinçler, aşklar toplardın torbana.
Üstüne serçe sürüsü inmiş, o mutlu
Ağaca benzerdin, deniz kokan yollarda
Şiirler düştü mü aklına! N'oldu sana!
Boşaldın, susuz değirmene döndün şimdi!

SİS ÇANLARI, MURATHAN MUNGAN

Ağır yol, uzak yapılar
Yaklaşmak için yaklaşık tanımlar
Onlarla çıktık yola yollarda kaldık.
Sis bastı her yanı tutukluk çeken silahlar gibi
sözcükler, fısıltılar, mırıldanışlar
eksilerek vardık bir yapıya.


Derlenmiştir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN