Arama

Osmanlı Türk mûsikîsinin son büyük bestekârı

Osmanlı Türk mûsikîsinin son büyük bestekârı, dini ve din dışı musiki sahalarında bestelediği pek çok eserle Türk mûsikîsine zengin bir repertuvar kazandıran Zekâi Dede Efendi anısına, Eyüpsultan Belediyesi tarafından bir konser düzenlendi.

Osmanlı Türk mûsikîsinin son büyük bestekârı
Yayınlanma Tarihi: 21.11.2017 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 24.11.2017 09:21

Eyüpsultan Musiki Vakfı ve Eyüpsultan Belediyesi Kültür İşleri Müdürlüğünce düzenlenen, klasik Türk musikisi tarihinin usta ismi Zekâi Dede Efendi'nin besteleri, "Zekâi Dede'yi Anma Konseri"nde müzikseverlerle buluştu.

Eyüpsultan Kültür Sanat Merkezi'nde gerçekleşen konserde konuşan Eyüp Musiki Vakfı Başkanı Nihat İncekara, Zekâi Dede Efendi'nin, sûz-i dil makamını ihya eden muhteşem bir Türk bestekârı olduğunu söyledi.

İncekara, Hicri takvime göre 1315'e, "Zekâi sûz-i dildir firkatin kalb-i ehibbâya (Zekai ayrılığın sevenlerin kalbine gönül sızısıdır)" mısrasının yazıldığını aktararak, "Zekâi Dede'nin bestekârlığı üzerine, sahildeki kumlar kadar söz söylesek yine de yetersiz kalacak, o Türk Musikisi'nin, hatta belki de bu coğrafyanın duyup işittiği en kudretli bestekârlarından biridir." dedi.

Eserlerinde klasik üslûbun ifade özelliklerinin kuvvetle hissedildiği Zekâi Dede, Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi'den sonra 19'uncu yüzyılın en büyük bestekârı kabul edilir.

İLK MÛSİKİ DERSLERİNİ ALARAK MEŞKE BAŞLADI

Mehmed Zekâi Dede 1240 (1824-25) yılında İstanbul Eyüp'te Cedîd Ali Paşa mahallesinde doğdu. İlk eğitimini Lâlîzâde Seyyid Abdülbâki Efendi İbtidâî Mektebi'nde yaptıktan sonra amcası hâfız İbrahim Zühdî Efendi'nin yanında hıfza başladı, bir taraftan da babasının hat derslerine devam etti. On dokuz yaşında hâfızlığını bitirdiğinde babasından da hat icâzeti aldı. Ayrıca Balçıklı Hoca Ali Efendi'den Arapça ve mantık okuduğu sırada Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi'nin talebelerinden Eyyûbî Şâhinbeyzâde Mehmed Bey'den ilk mûsiki derslerini alarak meşke başladı. Bu arada Mısırlı Mustafa Fâzıl Bey'in (Paşa) Eyüp Bahariye'deki konağına mûsiki muallimi oldu ve 7 Haziran 1845'te onunla birlikte Mısır'a gitti. Bir ara İstanbul'a geldiyse de (1851) tekrar Mısır'a döndü. Mustafa Fâzıl Bey'in Mart 1858'de İstanbul'a gelmesinin ardından ölümüne kadar (1875) maiyetinden hiç ayrılmadı.

KUDÜMZENBAŞILIK GÖREVİNİ DE SÜRDÜRDÜ

Mustafa Fâzıl Paşa'nın ölümüyle büyük bir sarsıntı geçiren Zekâi Dede, 1876'da Dârüşşafaka Mektebi'nde fahrî olarak başlayıp 1883'te asâlete geçtiği mûsiki muallimliğiyle, 18 Haziran 1885'te Bahariye Mevlevîhânesi kudümzenbaşısı Ârif Dede'nin ölümünün ardından getirildiği kudümzenbaşılık görevini de vefatına kadar sürdürdü. Zekâi Dede'ye "dedelik" unvanının tarikat çilesini doldurmadan kudümzenbaşılık dolayısıyla verildiği de özellikle belirtilir.

Mualla gavsi sübhani
Mukaddes kutbi rabbani
Emin-i sırrı yezdani
Abdülkadir-i geylani

Alelya lel ya seyyide ayni
Alel ya lel ya seyyide ruhi

Mualla Gavsi Sübhani

ZENGİN REPERTUVARI GÜNÜMÜZE ULAŞTI

Dinî ve din dışı mûsiki sahalarında bestelediği pek çok eserle Türk mûsikisi bestekârları arasında önemli bir yer edinen Zekâi Dede, yetiştirdiği talebeler vasıtasıyla zengin bir repertuvarın günümüze ulaşmasında köprü vazifesi gördü. Mûsikiye dair ilk derslerinin ardından bir yıl içerisinde on civarında fasıl geçmesinin yanı sıra bazı şarkı ve ilâhiler bestelemeye başladı. Bu arada hat derslerini de ihmal etmedi, bir yıl kadar Kazasker Mustafa İzzet Efendi'den sülüs ve nesih meşketti, bu hocasının delâletiyle Hamâmîzâde İsmâil Dede'den mûsiki dersleri aldı.

Onun İsmâil Dede'den meşkettiği ilk eser Rauf Yektâ Bey'in ifadesine göre (Esâtîz-i Elhân, s. 14) Zaharya'nın segâh makamındaki, "Çeşm-i meygûnun ki bezm-i meyde cânan döndürür" mısraıyla başlayan murabbaı, Ahmet Irsoy'a göre ise (Türk Musikisi Klasiklerinden Mevlevî Âyinleri, XVI, 815) İsmâil Dede'nin hicaz makamındaki, "Ey çeşm-i âhû hicr ile tenhâlara saldın beni" mısraı ile başlayan nakış bestesidir.

İLK VE SON BESTESİ

Dinî ve mistik özelliklerin ön planda tutulduğu eserlerinin toplam 500 civarında olduğu söylenirse de bunlardan ancak 300'e yakın eseri günümüze ulaştı. İsmâil Dede'nin isteğiyle bestelediği, "Dil hasret-i vaslın ile nâlân gel efendim" mısraıyla başlayan sûzidil ağır semâisi onun bestekârlıkta ilk eseri.

"Şehinşâh-ı cihân-bân-ı risâlet şâh-ı zî unvan" mısraıyla başlayan uşşak ilâhisi de son bestesidir.

Şehinşâh-ı cihan-bân-ı risâlet şâh-ı zî-unvan
Muhammed'dir, Muhammed'dir, Muhammed'dir, Muhammed'dir
Bu nazmı söyledim rü'yada ben, âlemlere sultan Muhammed'dir
Muhammed'dir, Muhammed'dir, Muhammed'dir, Muhammed'dir

Çehar-yarî Ebû Bekr'ü Ömer, Osman, Ali her gâh
Hüdâ'nın dört kitâbı, vasfını irad eder billâh
Halîlullah, Habîbullah, Nebiyullah, Resûlullah
Muhammed'dir, Muhammed'dir, Muhammed'dir, Muhammed'dir.

DİĞER BESTELERİ

"Teaşşaktü bi-envârı cemâlik" (bazı eserlerde Ahmet Irsoy'un bestesi olarak kayıtlıdır) ve "Şeribtü bi-ke'si'l-ünsi" mısralarıyla başlayan hicaz; "Muhammed eşrefü'l-Arabi ve'l-Acem", "El-hamdü li'llâhi'llezî sultânehû na'tü'l-ezel", "Muallâ gavs-i subhânî" mısralarıyla başlayan rast; "Şefîu'l-halkı fi'l-mahşer" mısraıyla başlayan uşşak şuğulleriyle, "Kerîmallah rahîmallah", "Durmaz yanar vücudum" mısralarıyla başlayan acem-aşiran; "Sâlike olmaz ayân ilm-i hakîkat miftâh" mısraıyla başlayan sûzinak; "Ey Hudâ'dan lutf u ihsân isteyen" mısraıyla başlayan uşşak; "Tövbe edelim zenbimize" mısraıyla başlayan rast; "Yüce sultânım derde dermânım" mısraıyla başlayan sûzidil ilâhileri ve, "Yâ Resûlellah şefâat eyle Allah aşkına" mısraıyla başlayan rast; "Bir muazzam pâdişahsın ki kulundur cümle şâh" mısraıyla başlayan şevkutarab tevşîhleri; hisar-bûselik, şehnaz-bûselik ve hicazkâr fasıllarının yanı sıra, "Bin cefâ görsem ey sanem senden" mısraıyla başlayan acem-aşiran, "Söyletme beni cânım efendim kederim var" mısraıyla başlayan ferahnâk besteleri; "Yine bağlandı dil bir nev-nihâle" mısraıyla başlayan nevâ, "Gönlüm hevesi zülf-i siyehkâra düşürdüm" mısraıyla başlayan hisar-bûselik ve, "Cemâlin şem'ine pervâne gönlüm" mısraıyla başlayan hüseynî-aşiran şarkıları onun eserlerinden bazılarıdır.

Tesbit edilebilen din dışı formdaki 131 eserinden kâr-ı nâtık, beste ve semâiler çoğunlukta olup sadece yirmi yedi tanesi şarkıdır.

Dinî eserlerinin büyük çoğunluğu ilâhi ve şuğul formlarında olup bunlar arasında bazı mektep ilâhileri de bulunur. Zekâi Dede, bestelediği beş Mevlevî âyiniyle Mevlevî mûsikisi repertuvarına hocası İsmâil Dede Efendi'den sonra en çok âyin kazandıran bestekârdır. 1870'te Mustafa Fâzıl Paşa'nın isteğiyle bestelediği sûzidil âyini ancak 1892'de Bahariye Mevlevîhânesi'nde mukabele edilebildi. Daha sonra iki yıl içerisinde dört âyin besteledi. Bunlardan ilki olan mâye âyini 30 Ocak 1884'te Yenikapı, bir hafta sonra da Bahariye Mevlevîhânesi'nde, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Selâhaddin Dede'nin arzusuyla bestelediği ısfahan âyini de 26 Ocak 1885'te Yenikapı Mevlevîhânesi'nde okundu. Sözleri Arapça olan sûzinak âyini 14 Eylül 1885 tarihinde Yenikapı Mevlevîhânesi'nde, Bahariye Mevlevîhânesi şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede'nin kısa bir âyin bestelemesini rica etmesi üzerine bestelediği sabâ-zemzeme âyini de 23 Aralık 1885'te Bahariye Mevlevîhânesi'nde mukabele edildi.

"HOCA" ÜNVANI İLE ANILAN ÇOK AZ KİŞİDEN BİRİDİR

Zekâi Dede Türk mûsikisi tarihinde "hoca" unvanı ile anılan pek az kişiden biridir ve en önemli özelliklerinden biri mûsiki hocalığıdır. Onun bilhassa Dârüşşafaka'daki meşkleri çok önemlidir. Aynı zamanda iyi bir neyzen ve hânende olan Zekâi Dede'nin hâfızasında seksen civarında faslın da içerisinde yer aldığı 2 binin üzerinde eser bulunduğu kaydedilir.

BATI NOTALARINI BİLMESİNE RAĞMEN KULLANMADI

Zekâi Dede, Hamparsum ve Batı notalarını bilmesine rağmen mûsiki eğitiminde klasik meşk usulünü tercih etti. Dârüşşafaka'daki talebelerine özel bir yöntemle notasız ve işaretsiz bütün perdeleri anlayıp tahlil etmeyi öğretti. Pek çok eseri doğrudan İsmâil Dede Efendi ile Dellâlzâde İsmâil Efendi'den meşketti, bunların önemli bir bölümünün gelecek nesillere aktarılmasında son kaynak oldu.

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren notaya alınarak unutulmaktan kurtarılan pek çok dinî ve din dışı sözlü eser, onun okuduğu veya öğrencilerine öğrettiği şekilde Türk mûsikisi repertuvarına aktarıldı. Meşhur Said Halim Paşa koleksiyonunun büyük bir kısmı Zekâi Dede'nin okuyup Nikogos Ağa'nın da kaydetmesi suretiyle yazıldı. Onun klasik formdaki eserlerinden önemli bir bölümü (117 adet kâr, beste, semâi ve şarkı) Ahmet Irsoy ve M. Suphi Ezgi tarafından notaya alınarak neşredildi (Türk Musikisi Klâsiklerinden Hafız M. Zekâi Dede Efendi Külliyatı, I-III, İstanbul 1940-1943).

VEFATI ÜZERİNE YAZILAN MANZUME

Zekâi Dede 24 Kasım 1897 tarihinde vefat etti, ertesi gün Eyüp Sultan Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra Eyüp Gümüşsuyu'ndaki Kâşgarî Dergâhı civarında bulunan aile mezarlığına defnedildi. Talebelerinden Ahmet Avni Konuk onun vefatı üzerine yazdığı, "Ey bülbül-i hoş-nevâ hâ-mûş ol" mısraıyla başlayan manzumesini sûzidil makamında ve kâr formunda bestelemiştir.

ZEKÂİ DEDE EFENDİ'NİN BESTELERİ SESLENDİRİLDİ

Eyüpsultan Musiki Vakfı ve Eyüpsultan Belediyesi Kültür İşleri Müdürlüğünce düzenlenen, klasik Türk musikisi tarihinin usta ismi Zekâi Dede Efendi'nin besteleri, "Zekâi Dede'yi Anma Konseri"nde müzikseverlerle buluştu.

Eyüp Musiki Vakfı Başkanı ve şair Nihat İncekara'nın hazırladığı, Rıfat Çalışkan ve Sinem Sevindik'in solistliğini yaptığı konsere, kanunda Fatih Erdaş, neyde Hüseyin Özkılıç, klasik kemençede Kaan Sezerler, udda Ersin Ersavaş ve ritimde ise Bülent Nurcan eşlik etti.

Konserde, Zekâi Dede Efendi'nin, "Bin Cefa Görsem Ey Sanem Senden", Acemaşiran ilahisi "Kerim Allah", "Kul oldum bir Cefâkâre", "Gönlüm Heves-i Zülf-i Siyehkâre Düşürdüm", Uşak ilahisi "Şehin Şâh-ı Cihânbân-ı Risalet" ve "Allah Emrin Tutalım" ve Hicaz ilahisi "Ya Vasiva'i Mağfiret" Hicaz şuğul "Şerib Tubi Ke'sil ün" ve Hicaz vatan şarkısı "Ben bir Türk'üm Dinim Cinsim Uludur" gibi sevilen eserleri seslendirildi.

Derlenmiştir.
İslamansiklopedisi, Nuri Özcan

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN