Arama

Peygamber mihmandarı: Ebu Eyyûb El-Ensari

Ensarlar arasında İslamiyet’i ilk kabul edenlerden olan Ebu Eyyüb el- Ensari, Müslüman olduktan sonra, Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmayarak onun yaptığı bütün savaşlarda sancağını taşıdı. Hz. Muhammed, Mekke’den Medine’ye göç ettiğinde, onu evinde ağırlamasıyla, İslam aleminde “mihmandar-ı nebi” olarak anılmaya başladı.

Peygamber mihmandarı: Ebu Eyyûb El-Ensari
Yayınlanma Tarihi: 4.5.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 15.05.2020 11:06

Hz. Hâlid Bin Zeyd Ebu Eyyüb el-Ensâri, Medineli'dir. Hazrec kabilesinin Neccâroğulları kolundandır. Hicretten iki yıl kadar önce hanımı Ümmü Eyyûb ile birlikte Müslüman oldu ve Ensar'dan İslâmiyet'i ilk kabul edenler arasında yer aldı. Nübüvvetin 13. yılında yapılan İkinci Akabe Biatı'nda bulundu.

Hz. Peygamber'le birlikte Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Mekke'nin fethi ve Huneyn başta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. Savaşlarda Hz. Peygamber'e zarar gelmemesi için yanından ayrılmaz, hatta bazı geceler çadırı etrafında nöbet tutardı. Vahiy kâtiplerinden olması sebebiyle Hz. Peygamber zamanında, Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinin bir araya getirilmesine hizmet etti. Ashap arasında ilmiyle de tanındığı için kendisine sorulan dinî konularda pek çok fetva verdi.

Hz. Muhammed, 622 yılında Eylül ayı sonlarında Mekke'den Medine'ye göç ettiğinde Medineli Müslümanların her biri Resûl-i Ekrem'i evinde misafir etmek istedi. Ancak Hz. Peygamber, bir tercih yaparak onları gücendirmemek için devesinin çökeceği yere en yakın eve misafir olacağını söyledi. Kendisini taşıyan devenin önce bir yere çöktüğü, buradan hemen kalkıp biraz ileride tekrar çöktüğü görüldü. Resûlullah oraya en yakın olan ve dedesi Abdülmuttalib'in annesi tarafından kendisine yakınlığı da bulunan Ebû Eyyûb'un evine yerleşerek burada yedi ay misafir kaldı. Bundan dolayı Ebû Eyyûb "Mihmandâr-ı Nebî" unvanıyla anılır.

Bu ev, İslâmiyet'in öğretildiği bir mektep durumundaydı. Hz. Peygamber fakir muhacirlere burada yemek verir, kendisine sunulan hediyeleri fakirlere burada dağıtırdı. Ev sahiplerine her vesile ile dua eder, onların bolluğa kavuşmalarını, huzur ve âfiyet içinde olmalarını dilerdi. Resûl-i Ekrem kendi evine taşındıktan sonra da zaman zaman Ebû Eyyûb'un evine misafir olurdu.

Hz. Hâlid Bin Zeyd'in evi bugün, Mescidi Nebi'nin sol tarafında ve minarenin yanındadır. Ravza-i Mutahhara adı verilen Hz. Peygamber'in türbesi de minarenin sağ tarafındadır. Eyyüp Sultan'ın evi, sonradan kubbeli halde yeniden inşa edildi. Eyüp Sultan, İslamiyet'i kabul ettiği günden sonra peygamberinden hiç ayrılmayarak onun yaptığı bütün savaşlarda sancağını taşıdı.


Medine döneminden itibaren Hz. Peygamber'den hiç ayrılmadığı halde Ebû Eyyûb el-Ensârî'den sadece 150 hadis rivayet edilmesinin iki önemli sebebi vardır. Bunlardan biri hadis rivayetinde çok titiz olması, diğeri de ömrünün savaşlarda geçmesidir. Kendisinin bilmediği bir hadisi, Ukbe b. Âmir'den bizzat rivayet etmek için Medine'den Mısır'a kadar gitmesi, söz konusu titizliğin eşsiz bir örneğini ortaya koyar.

Sağlıklı olan herkesin Allah yolunda savaşa katılması gerektiğine inanan Ebû Eyyûb el-Ensârî, "Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız" (el-Bakara 2/195) meâlindeki âyette sözü edilen tehlikeyi savaşa gitmeyip işiyle gücüyle meşgul olmak şeklinde açıklardı. Bu sebeple ihtiyarlık döneminde bile her yıl bir savaşta bulunmaya gayret etti.

Ebu Eyyub El Ensari İstanbul'u almak için gelen İslam ordusuna katıldı. İlerlemiş yaşı nedeniyle burada rahatsızlandı. Vefatı durumunda, kendisinin İslam ordusunun ulaştığı en ileri noktaya defnedilmesini istedi. Ebu Eyyub El Ensari, 4 Mayıs 672 tarihinde vefat etti ve vasiyeti gereği İstanbul önlerine defnedildi.

Durumu öğrenen Bizans İmparatoru'nun, kuşatma kalktıktan sonra onu kabrinden çıkarıp vahşi hayvanlara yedireceğini söylediği, fakat İslâm ordusu kumandanı tarafından gönderilen cevapta, böyle bir şey yapıldığı takdirde İslâm ülkesinde yaşayan Hristiyanların ve kiliselerin zarar göreceği bildirilince kabre dokunmayacaklarına dair teminat verdiği nakledilir.

Ebû Eyyûb'un kabri, sonraları bir bina içine alındığı, kıtlık zamanında kabrini ziyarete gelen Hristiyanların onun hürmetine yağmur istediği ve asırlar boyunca bu kabrin itina ile korunduğu söylenir ve bazı seyyahların verdiği bilgiler de bu rivayetleri de doğrular.


Büyük hükümdar Fâtih, bir rivayete göre İstanbul kuşatması sırasında Akşemseddin ile birlikte Okmeydanı'nda kurulan çadırlarında kalıyorlardı. Fatih kendisinden Ebu Eyyüb Ensâri'nin kabrinin yerini bulunmasını istediği zaman: "Sultanım, ben her gece şu semte bir nûr indiğini görmekteyim." diyerek kabrinin yerini gösterdi ve baş ve ayak uçlarına birer çınar ağacı dikerek kabrin yerini işaretledi. Fatih Sultan Mehmet, Akşemseddin'i sınamak için dikilen bu iki çınar ağacını yerlerinden çıkartarak, bugün iç avluda bulunan setli yere diktirdi ve parmağındaki yüzüğü de çıkartıp mezarın bulunduğu yere gömdürdü. Ertesi gün, Akşemseddin Hz. geldiğinde çınar ağaçlarının bulunduğu yere uğramadan kabrin olduğu yere gelip asasını mezarın ortasına dikti.

Bir rivayete göre iç avludaki iki çınarın bulunduğu yüksek yer, Ebu Eyyüb'un gasledildiği yerdir. Ayak altında kalmaması için etrafı çevrilmiş ve yükseltildi.


Osmanlı padişahlarının tahta cülûsunda kılıç kuşanma merasimleri, şeyhülislâm ve bilhassa nakîbüleşrafın da bulunduğu bir törenle Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin türbesi önünde yapılırdı.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN