Arama

İkiz Kuleler’den YPG’ye döşenen yol

Uluslararası alanda Türkiye’nin terörle mücadelesi konusunda yaşadığı sıkıntı ve yalnızlık ortada. Hemen her devletin el altından desteklediği, meşrulaştırdığı, kontrollü olarak izin verdiği terör örgütlerinin olduğu bir coğrafyada, Türkiye’nin bu örgütlerle mücadelede yalnız kalması da anlaşılır bir durum maalesef. Dolayısıyla uluslararası yapıların PKK ile YPG’nin aynı örgüt olduğunu anlatan raporlarını önemsemeliyiz.

İkiz Kuleler’den YPG’ye döşenen yol
Yayınlanma Tarihi: 10.9.2017 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 10.09.2017 15:19

"PYD/YPG hiyerarşisi, birbirine bağlı dört katmandan oluşur. Nadiren kamuya açık olan en kıdemli YPG yetkilileri tamamen Kandil'de yerleşiktirler. Görünür YPG liderliği, bir sonraki katmandır ve yüzde 80'i PKK tarafından eğitilen kadrolardan oluşur. Askeri tugayların başları, asayiş (polis) ve ön cepheden uzaktaki yönetiminin omurgası olan diğer güvenlik organlarının yarısı Kandil'den oluşmuştur. En son katmanda YPG ve PYD tarafından yönetilen sivil yönetim, yerel olarak işe alınan Kürtlerin çoğunluğundan oluşurken, Kandil kilit noktaları ve tüm sivil yönetim ağını kontrolü altında tutar. Rojava toprakları üzerinde sıkı kontrol yaparlar, bütçeden komutanların atanmasına, malların dağıtımına kadar her konuda karar verirler."

TÜRKİYE TERÖRLE MÜCADELE KONUSUNDA YALNIZ

Geçtiğimiz haftalarda araştırmacı Kyle Orton imzasıyla yayınlanan rapordan bir bölümü okudunuz yukarıda. İngiltere merkezli "The Henry Jackson Society" adlı düşünce kuruluşunun yayınladığı rapor "The Forgotten Foreign Fighters: The PKK in Syria" (Unutulan Yabancı Savaşçılar: Suriye'de PKK) adını taşıyor. Rapor, bizim medyada da önemli bir yer tuttu. Çok detaylandırılmasa da, rapordan PKK ile YPG'nin aynı örgüt olduğunun altını çizen noktalar haberleştirildi. Haklı olarak bu konular ön plana çıktı. Zira uluslararası alanda Türkiye'nin terörle mücadelesi konusunda yaşadığı sıkıntı ve yalnızlık ortada. Hemen her devletin el altından desteklediği, meşrulaştırdığı, kontrollü olarak izin verdiği terör örgütlerinin olduğu bir coğrafyada, Türkiye'nin bu örgütlerle mücadelede yalnız kalması da anlaşılır bir durum maalesef. Dolayısıyla uluslararası yapıların PKK ile YPG'nin aynı örgüt olduğunu anlatan raporlarını önemsemeliyiz.

Daha önce NATO'ya bağlı Teröre Karşı Savunma Mükemmeliyet Merkezi dergisi Defence Against Terrorism Review'de de PKK=YPG olduğuna ilişkin bir makale yayınlanmıştı. "Ölü İnsanlar Yalan Söylemez: PKK'nın Bölgesel Kılıf Oyununu Açığa Çıkarmak İçin Ölü Dataları Kullanmak" başlığıyla yayınlanan makalenin NATO bünyesinde yayınlanması, raporu daha da önemli kılıyordu kuşkusuz. Makale, Andrew Self ve Jared Ferris tarafından PYD saflarında öldürülen yaklaşık 2 bin 500 kişiden yola çıkılarak hazırlanmış. Makale, PKK/PYD/PJAK'ın stratejik olarak PKK'dan ayırt edilemeyeceği yönünde teoriyi destekleyen iyi kanıtlar sunuyor. PYD'nin silahlı kolu YPG'yi kuran isim olan Khebat Derik'in YPG'yi kurmadan önce PKK'nın kurucusu ve üst düzey isimlerinden olduğu tezini işliyordu. Makalede ayrıca PYD/YPG'lilerin Türkiye, Irak ve İran'dan gelen PKK'lılar olduğunu ve bu oranın yaklaşık yüzde 35'e ulaştığı belirtiliyordu.

DEAŞ'IN ANTİ-TEZİ ALGISI

Bu makaleyi bir kenara koyup tekrar esas raporumuza dönelim. Zira bu rapor öncekinden çok daha etkili veriler sunuyor bizlere. Sadece PKK ile YPG'nin aynı örgüt olduğu da değil, YPG'nin yapısının gündelik tartışmalar içerisinde konuştuğumuzun çok daha ötesinde bir giriftliği barındırdığını da çok açık gösteriyor. PKK'nın AB, NATO, Batı devletleri olan Avusturalya, Birleşik Krallık, Kanada, Almanya, Hollanda ve ABD tarafından terör örgütü olarak tanındığını hatırlatarak başlayan rapor; PKK'nın özellikle Avrupa'da yılda 80 milyon sterlin gelir elde ettiğini ve bu gelirin sadece Türkiye ile savaşında kullanılmadığının, ayrıca Avrupa'da da terör çalışmaları için kullanıldığının altını çizerek devam ediyor. Batı kaynaklı bir raporun bu konulara değinmesi her açıdan önemli. Bizim de bildiğimiz üzere PKK'nın KCK adı altında Irak, Suriye, İran ve Türkiye'de farklı isimlerle (PÇDK, PJAK, PYD, YPG) faaliyet gösterdiği belirtilen raporda en başta alıntıladığım bölümde de çok detaylı bir şekilde Suriye'nin Kuzey bölümünün hem askeri hem de sivil kanadının Kandil tarafından yönetildiğini aktararak isim isim bu kişileri not ediyor. Biz de bazılarını buraya taşıyalım.

"Perde arkasından YPG'yi yöneten Suriye kökenli PKK komutanlarından bazıları şöyle; Nasr Abdallah; Hasaka Eyaleti valisi, Lewend Rojava; şu anda Şam'da oturan ve üst düzey YPG yetkilisi olan Nuri Mahmud (Karwan); Serdar Derek, Koalisyon temsilcisi Ahmed Abdulkadir Abdi (Polat Can), Mahmud Muhammed (Xebat Derik) koalisyon güçlerinin PYD temsilcisi, İlham Ahmed (Ronahi Efrin), Walid Fahim Halil (Aldar Halil) Hedi-ya Yousef ve "Rojin Ramo" - hepsi PKK tarafından eğitilmiş militanlar."

PKK ile YPG'nin aynı örgüt olduğu konusunun dışında benim de daha geniş değinmek istediğim husus, raporda da detaylıca ele alınan, YPG'ye katılan yabancılar konusu. İngiltere, ABD, Almanya, Avusturalya ve başka pek çok Batılı ülkeden yabancının YPG'ye katılımlarını irdeleyen geniş bir bölümü var raporun. Bu konu, sadece PKK=YPG konusu olmanın çok ötesinde bir anlamı olduğu için detaylı incelenmeyi de hak ediyor. Zira YPG'ye katılan ve öldürülen yabancıların profillerinin yer aldığı rapor, bu kişilerin YPG'ye neden katıldıklarını, motivasyonlarını kendi ağızlarından, çoğu zaman sosyal medyada kurdukları cümlelerden aktarıyor. Bu cümlelerin tamamında özetle şunu görüyoruz. Özgür dünya terör örgütü DEAŞ tarafından tehdit ediliyor ve YPG seküler, markist, sosyalist, sol bir örgüt olarak DEAŞ ile savaşıp onu alt edecek ve özgür dünyanın geleceğini kurta-racak son şansı olarak görülüyor. Peki YPG'ye katılan bu yabancılar neden böyle bir düşünceye kapılmış olabilirler diye soralım ve birlikte cevap arayalım.

HOLLYWOOD YAPIMI KOBANİ

Her şey 2014 yılında DEAŞ'ın Kobani'ye saldırması ile başladı. Tüm dünya nefesini tutmuş, kafa kesen ve insanları diri diri yakan vahşi bir terör örgütünün Kobani'ye saldırmasını izliyor ve tırnak içinde söyleyecek olursak, kimse kılını kıpırdatmıyordu. (Türkiye'nin bu konuda gösterdiği duyarlılık ve aksiyonu hiçbir ülke göstermemiştir.) Bu süreçte YPG'li kadınlar moda dergilerinin kapaklarında askeri giysileri ve silahlarıyla boy gösteriyor, YPG komutanları Elysee sarayında kırmızı halılarla karşılanıyordu. Her şey bir Hollywood senaryosuna göre ilerliyordu. Bir siyasi partinin kampanyası şeklinde tüm uluslararası kamuoyu YPG için çalışıyordu. İnsan hakları kuruluşları, uluslararası medya, insani yardım kuruluşları, devletlerin resmi temsilcileri dört bir yandan YPG propagandası yapıyorlardı. Dünyayı "kurtaracak" güç bulunmuştu. Hem seküler hem de söz dinleyen bir örgüttü YPG. Moda dergisine kapak olmak, Elysee sarayında ağırlanmaktan çok daha büyük bir etki yaratıyor, Batı şehirlerindeki sıradan insanlar bu örgütün kutsanması altında yaşıyordu. Raporda bu konuda birçok iz var. Zira YPG'ye katılan yabancı kişilerin büyük çoğunluğu, daha önce askeri eğitim almamış, orduda görev yapmamış sıradan hayalperest kişilerden oluşuyor. Neredeyse tamamı kendini sosyalist, komünist olarak tanımlıyor. İnsan hakları kuruluşlarında çalışanlar da var, özel sektörde işçi olan da var.

PYD/YPG bunu nasıl başardı? Elbette kendi becerisi değildi bu. Arkasında, bölgeyi dizayn etmeye çalışan küresel lobilerin ve güç merkezlerinin olduğunu somut bir şekilde gördük. Öncelikle az önce değindiğim gibi uluslararası alanda çok sofistike ve derin bir algı çalışması yaptı. Batılı destek alanlarında iki temel temanın altını çizdi; örgütün DEAŞ ile olan karşıtlığını ön plana çıkardı. Ancak bununla da yetinmedi ve alt metinde tüm İslamcılara ve hatta apolitik dini muhafazakarlara da muhalefet merkezi haline getirdi kendini. İkinci tema olarak da aralarında kadın hakları, demokrasi, çoğulculuk, çeşitlilik, ekonomik adalet, çevresel sürdürülebilirlik, ekoloji ve LGBT konularını işledi. Yani Batılılar tarafından DEAŞ başlığı altında kümelenen baskı, terör, işkence, zulüm gibi tüm kötülüklere karşı bölgede seküler, sol ve liberal tüm argümanları kendi bünyesinde topladığını göstermeyi başardı. Kadın YPG'liler de kullanılarak bunun en net fotoğrafı ortaya kondu.

YPG İLE İSLAM KARŞITLIĞI

YPG daha sonra kendisine yönelik bu uluslararası ilgiyi karşılayabilmek için bir yapı kurdu. Tabi elbette YPG'ye bu yapı kurduruldu. Haziran 2015 yılında "Enternasyonalist Özgürlük Taburu" (EÖT) adında kurulan bu yapı, özellikle Suriye dışından gelenler için bir şemsiye örgüt niteliğindey-di. EÖT, Batılı başkentlerin bizzat yürüttükleri YPG propagandasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Ne yazık ki birçok Batılı genç, ülkelerinin devlet başkanlarının meşrulaştırım ve propagandasıyla kendilerini YPG'de buldular ve bunların çoğu da öldü. YPG'nin kurduğu bu yapıdaki örgütle-rin isimleri bile YPG'nin bizzat Batı başkentleri tarafından bizim düşündüğümüzün ötesinde bir noktaya taşındığını gösteriyor.

EÖT içindeki örgütlere kısaca bakalım; United Freedom Forces (Birleşik Özgürlük Güçleri)- İspanya iç savaşında faaliyet gösteren Uluslararası Tugay adlı örgüt tarafından 2014 yılında Kobani'de sosyalist devrim amacıyla kuruldu. Reconstrucción Comunista; yine İspanya'dan Marksit-Leninist bir örgüt. Revolutionary Union for Internationalist Solidarity (Uluslararsı Dayanışma için Devrimci Birlik) Yunanistan orjinli bir anarko ko-münist örgüt. 2015 yılından beri Suriye'de savaşıyor. Bob Crow Brigade (Bob Crow Tugayı); adını İngiltereli sosyalist bir sendika liderinden alan bu örgüt, Birleşik Krallık ve İrlanda orjinli. Henri Krasucki Brigade (Henri Krasucki Tugayı); bu örgüt de Fransız sendika lideri Henri Krasucki'den adını alan Fransa orjinli sosyalist bir örgüt. Son iki örgüt İngiltere ve Fransa'da bildiğiniz sendika faaliyetleri de yürütüyorlar. International Revolutionary People's Guerrilla Forces (Uluslararası Devrimci Halk Gerilla Güçleri); bu örgüt Mart 2017'de kuruluşunu açıkladı. Kuruluş amacı tüm dünyadaki anarşistleri bünyesinde barındırmak ve Suriye-Rojava bölgesinde devrim yaparak anarşizmin yayılmasını sağlamak. The Queer Insurrection and Liberation Army; Temmuz 2017'de kuruluşunu ilan eden bu örgüt LGBT bireylerinin haklarını savunmak. Savaşmaktan ziyade YPG'ye uluslararası alanda büyük destek gelmesini sağlamaya yönelik bir amacı var. Bu desteğin ne kadar önemli olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok sanırım. YPG'nin kurduğu bu birlik içerisinde yakından tanıdığımız MLKP, TKP/ML, TIKKO gibi örgütler de var.

YPG, denilen yapı ile uluslararası alanda mücadele ederken arkasındaki lobilerin de farkında olmamız gerektiğinin altını çiziyor bu tablo. Salt PKK ile YPG aynı örgüttür üzerinden yürütülen bir tartışma meşru ancak yeterli değildir. Batılıların 11 Eylül-İkiz Kuleler saldırısından bu yana maruz kaldıkları İslam eşittir terör propagandası, Kobani ile had safhaya ulaştı. Burada YPG artık salt PKK'dan da ibaret değil. Dünyanın İslamofobi merkezi olma yolunda çok açık ilerleyen bir örgüte dönüştürüldü. DEAŞ ile İslam'ın eşitlenmeye çalışıldığı bir dönemde YPG'ye de böylesine bir rol biçildiği çok açık. Her açıdan kullanışlı bir örgüt ile karşı karşıyayız. Aynı anda hem Türkiye, hem Ortadoğu'ya karşı bir koz olarak elde tutulan bu örgüt; aynı zamanda Batı'daki İslamofobya'nın ve İslam eşittir terörizm algısının diri tutulması için de kullanılıyor. Bu yüzden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığı açılış konuşmasında yaptığı, DEAŞ ile mücadele etmek ilk önce bizim görevimiz, DEAŞ en çok Müslümanlara zarar veriyor, söylemi bu bağlamda çok değerlidir. Terör örgütü YPG ile mücadele ederken bu gerçekleri göz önünde bulundurmak anlamlı olabilir.

Star-İdris Kardaş
İstinye Üni. Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN